4 Ekim 2023 Çarşamba

ağlama ben ağlarım

 sakinleştim ama nasıl sakinleştim.

ne fırtınalar koptu da zar zor durulttum suları sırf gönlümdeki teknede yol alanlar boğulmasın diye.

kınadığım hayatı yaşadığımı fark ettim bu gece. dalga geçtiğim kuzenim gibi okulu bitirip paşa paşa döndüm samsuna, aile evine.

planım elbet bu değildi, bu olsa zaten acıtmaz.

izmirde kendi ayaklarım üzerinde durup yaşamaya devam etmek istiyordum, ayaklarımı eklemlerinden tutup kırdılar. kanadı kırık güvercin gibi seke seke samsuna döndüm. düzenim yok, mutlu değilim. 

olmuyor, bir türlü düzelemiyorum. keder içinde depelenip duruyorum. kollarım keder denizinde kulaç atıp aşacak güçte değil. çabaladıkça batıyorum. nefes almak git gide zorlaşıyor, görüşüm balçığa bulanıyor. önümü göremiyorum, anda da kalamıyorum.

bir laneti yaşıyor gibiyim. hep bozuk bir psikoloji, dengesiz bir ruh hali, aşırı keskin reaksiyonlar, doğru olduğumu sanıp yanlışlarda bayrak taşıyan oluyorum. bir çıkış varsa da ben göremiyorum. 

bir yandan çıkamasam bile durup soluklanayım diyorum, ama durdukça ciğerlerime balçık doluyor sanki, acıtıyor. beklemek acıtıyor, güzel günlerin gelmesini beklemek, gerçekten değer görüp sevileceğim o ilişkiyi beklemek, zayıflamayı beklemek, iyi bir işe girmeyi beklemek, yediğim onca kazığı atlatmayı beklemek, yeni arkadaşlar edinmeyi beklemek.

bekledikçe neden tüm bunların olmadığını görüyorum, olduramamaya devam ediyorum çünkü beni perçinleyecek hiçbir şeyi bulamıyorum..


ağlama ben ağlarım


3 Ağustos 2023 Perşembe

Neden diye düşünmekle geçmez geceler.

 Koca bir soru karmaşası var zihnimde. Neden? diye tekrarlıyor devamlı. 

Neden her şey bir anda tepetaklak oldu? Neden tam düzelme var diye düşünürken her şey tahmin edemeyeceğim şiddette dağıldı? 

Depremsiz başıma yıkıldı İzmir'deki evim. 

Bir anda. Bir tartışmayla. Bir kişiyle yaşadığım bir anlık tartışma etrafımdaki en yakın sekiz kişiyi bir anda aldı götürdü. Neden? 

Herkes bu anı mı bekliyordu?

Şimdi geçmiş anılar güzel hatırlanası değil. Sanki tüm o anı tablolarında zorla kendine yer açan biriymişim ben. 

Eski fotoğraflara bakınca öyle hissediyorum.

Yokmuşum, hiç olmamışım. Katlanılmış bana, sevilmemişim ben. 

Herkesin en yakınıyım diye düşünürken hepsi dört koldan en uzağa ittiler beni.

Herkesin en yakınıyım düşüncesi yanlış, herkes birbiriyle yakın düşüncesini kendime empoze ettiğimde aslında benim hiçbiriyle yakınlık kuramamış olduğum gerçeği gün yüzüne çıktı.

Hastayken çorbalar, bitki çayları yaptığım arkadaşlarım uzakmış bana meğer. Ağladıklarında omzuma yatırıp saçlarını okşayarak teselli ettiğim arkadaşlarım meğerse bir figüranmış hayatımda. Aklımdan geçen iyi kötü her düşüncemi, zaaflarımı egomu kenara bırakıp paylaşacak kadar candan gördüğüm arkadaşlarım aslında içten içe rahatsızmış benden. Anlaşılmak için götümü yırttığım, destanlar yazdığım arkadaşlarım beni hiç anlamaya çalışmamış aksine tartışıyorum sanmış aslında. Hep benmişim yanlış olan, alıngan olan, sorunlu olan. Hep benmişim düzelmesi gereken, düzelmezse kapı dışarı edilecek olan. Kimsenin dinlemeye, anlamaya tenezzül bile etmediği o kişi, benmişim. Herkesin elinden tutup dertlerini sırtlarken aslında kimse bana kulak bile kabartmamış. Ne komik, ne acı.

Değersizliğim ağır bastı insanları kaybetmekten korktum, neticesinde değersizliğime yeni yeni katlar ekledim. Hayatın saçma bir oyunu mu bu?

Ama işin garibi, herkes hayatımdan çıktıktan sonra ve İzmir'i arkamda bıraktıktan sonra hiç garipsemedim, yadırgamadım.

Bu zamana kadar denize ailesiyle bile gitmek istemeyen biriydim ben kilom yüzünden. Artık tek başıma havuza gidiyorum hem de bikini giyerek. Her şeyi tek başına yapıyorum.

Tek başıma gülüyorum, tek başıma ağlıyorum, tek başıma gezip tek başıma spor yapıyorum.

Tek başıma film izliyorum, kahvemi yapıp tek başıma yanında sigaramı içiyorum. Hedeflerim hayallerim var. Şu an tamamen bir boşluktayım. Sevincimi paylaştığım o 8 kişi yok artık. Dost dediğim ama aslında hiç dost olamamış o insanlardan sıyrıldım. 

11 Haziran 2023 Pazar

İçin | Kaçamak Başlangıcı (7. Bölüm)

Hale ağır ağır gözlerini araladı. Cumartesi sabahına uyanmıştı sonunda. Üç gündür bu günün gelmesini bekliyordu, Kerem birlikte uyuyup uyandıkları gün ona haftasonu için plan yapmamasını söylemişti çünkü.

Mutlulukla ama uyku mahmurluğunun verdiği yavaşlıkla telefonunu eline aldı. Kerem'den mesaj vardı. 

"Günaydın güzelim, hadi hazırlan ve bana konum at. Seni almaya geleceğim." yazmıştı.

"Günaydın canım, hemen hazırlanıp haber vereceğim sana. Dört gözle bekliyorum gelmeni." yazıp konum ile beraber yollamıştı.

Kerem kahvesini içerken telefonun bildirim sesiyle irkilip hemen telefonu eline aldı.

Hale'den mesaj geldiğini görünce keyiflendi.

Birbirlerine hislerini açtıkları o günden sonra aralarındaki yeni ilişki durumuna alışmaya çalışıyorlardı. Her ne kadar bu günlere kavuşmayı uzun zamandır bekleseler de Kerem için alışmak hiç de zor olmamıştı. Uzun zamandır hayalini kurduğu bu kadını ezelden beri tanıyor gibiydi ruhu.

Hale ayılıp saçını makyajını yaparken aynada gülümseyen yüzünü fark ettiğinde kendi kendine kahkaha attı. Aşk gerçekten insanı böyle sebepsiz güldürebilir miydi? Böyle güzel bir adama böyle güzel bir aşk beslemek güldürebilirdi ancak. İnanması hala güç gibi gelse de artık Kerem ile birlikte olduklarını düşündükçe içi kıpır kıpır oluyordu Hale'nin. Şirkette bu son üç gündür her fırsatta terasa çıkışları, öğle arasında arkadaşlarını ekmeye çalışıp öğle yemeğini kollamaları ve o bir saati dolu dolu sohbet ederek birbirlerinin ta gözlerinin içine bakarak geçirişleri, asansörde birbirlerini minik minik sevişleri... Ve şimdi birlikte bir gün geçireceklerdi. 

Uzun kollu, eteği fırfırlı bir elbise giydi Hale. Eteği dizinin beş parmak kadar yukarısında bitiyordu. Haki yeşili bu elbise saçlarının rengiyle güzel bir uyum yakalıyordu. Giydiği kahverengi çizmeler de elbiseyle çok yakışmıştı. Hazırlanması bitmek üzereyken Kerem'e mesaj attı.

"Sevgilim, hazır sayılırım." yazdı.

Kerem'den hemen mesaj geldi.

"Aşağıdayım."

Kerem haber gelene kadar beklemeyip Hale konum attığı an yola çıkmıştı. Evleri arasında bir yirmi dakika kadar mesafe vardı. Siyah kot pantolon, üzerine bej rengi bir kazak giymişti. 

Hale mesajı görünce içi eridi. Hemen çantasını alıp ceketini giyip son bir aynada kendisine bakıp aşağıya indi.

Apartman kapısından çıktıktan sonra etrafa bakındı ve Kerem'in arabasını gördü. Hemen ona doğru yürüdü. Hale'nin apartmandan çıkıp kendisine yürüdüğünü gören Kerem şöyle bir süzdü Hale'yi.

Ve Tanrı kadını yarattı diye düşündü. Şu yüz, şu saçlar, bu kendinden emin yürüyüş... Kadının tanımını yapması gerekse Hale'yi tarif ederdi. Başkası ne düşünürdü Hale için bilmiyordu, mümkünse çok da beğenmemelerini de isterdi. Ama kendisi için şu an Hale'den daha güzeli yoktu. Kalbi onu seçmişti.

Arabanın kapısını açıp indi ve Hale'ye gülümsedi. 

Hale yaklaşırken Kerem'in arabadan indiğini gördü. Yüzünde o hayran olduğu gülümseme vardı. İşte yine o gülümseme diye düşündü. Hep gülsün, hep bana gülsün diye geçirdi içinde. Adımlarını hızlandırıp Kerem'in boynuna atladı.

"Aşkım.." dedi uzatarak.

Kerem sıkıca belinden kavrayıp kendisine çekti Hale'yi.

"Hoş geldin güzelim." dedi.

Hale başını geriye alarak Kerem'in gözlerine baktı ve, "Çok mu beklettim? Özür dilerim. Ne zamandır buradasın?" dedi.

Kerem gülümsedi, "Saçmalama ne özrü. Bir an önce gelmek istedim sana işte." 

Hale içi eriyerek başını yana yasladı.

"Yerim seni." diyip Kerem'in yanağına uzun kokulu bir öpücük bıraktı.

Kerem bir eliyle Hale'nin yanağını tuttu ve "yesene." dedi yaramaz bir tonda. 

Hale kaçak bir gülüşle gövdesini Kerem'in gövdesine vurdu. 

Biraz geriye çekilip iki eliyle Kerem'in ellerini tuttu. 

"Eee nereye gidiyoruz?" diye sordu.

"Sürpriz. Hadi atla bakalım arabaya." dedi.

Hale hemen koltuğa oturdu ve yerine yerleşti. 

13 Nisan 2023 Perşembe

6 Şubat 2023

 Samsun'dayım.

Ara tatil için 5 Şubat akşamına uçak bileti aldım İzmir'den Samsun'a.

Eve geldim. Ailem bana güzel çift kişilik bir yatak almıştı. Çok mutlu oldum rahat rahat uyuyabileceğim diye. Buradaki yatağım eski ve tek kişilikti çünkü.

Yattım. Gece 3:50 gibi lavaboya kalktım. Geri yatıp biraz telefonla uğraşırken sallantı hissettim. İzmir'de sürekli deprem oluyordu 3-4 şiddetlerinde, ondan alışmışımdır sallanma hissine diye düşünüp ciddiye almadım. Sonra Mersin'de yaşayan yakın arkadaşım Utku gruba mesaj attı. Mersin'de deprem oldu diye.

Aynı anda hem Samsun'da hem de Mersin'de nasıl deprem olabilir diye düşündüm?

Kıyamet mi geldi yani, biri ülkenin en kuzeyi diğeri en güneyi olan iki ilden bahsediyoruz.

Bir Twitter'a bakayım dedim, anasayfam hep adresini verip enkaz altında kaldığını söyleyerek yardım isteyenlerle doluydu. Allah allah dedim, ne oluyor yahu? Nerede oldu bu deprem böyle, kaç insan etkilendi böyle? 

Kandilli'den baktığım kadarıyla deprem 7.4 şiddetinde Kahramanmaraş merkezliydi. Öyle şiddetliydi ki 11 ili ağır etkiledi, ve Samsun'a kadar sarsıntısı geldi. 

Maraş, Antep, Hatay, Malatya, Adıyaman, Adana, Osmaniye vb. mahvoldu. Yüzlerce enkaz, binlerce yaralı ve ölü.

6 Şubat 2023, sabah 04:17'de oldu deprem.

Neyse güç bela uyudum geri, sabah 13 gibi annem odama geldi ona uyandım. Ne oldu anne dedim, deprem oluyor galiba kızım dedi.

Odamdaki avizeye bakmaya gelmiş.

Avize yaklaşık 1.5 dakika sallanmaya devam etti. 

Bu aynı bölgede olan ikinci depremdi. Artçı değil. Başlı başına büyük bir deprem. O da 7.2 şiddetindeydi.

1500'e yakın artçı deprem oldu o süreçte bölgede. 300 yılın enerji açığı 30 günde ortaya çıktı. Deprem Suriye'yi de etkiledi bu arada.

Tüm dünyadan arama kurtarma ve ilkyardım ekipleri afet bölgesine geldi.

Kendi ülkemizin ekipleri ise çok, çok geç kalmıştı. Büyük bir organizasyonsuzluk ve zaman yönetimi kıtlığı vardı. 

Afet durumunda güvenilen kurumlar (afad ve kızılay gibi) halkı büyük hayal kırıklığına uğrattı. Vatandaş vergileriyle alınan afet çadırları parayla halka geri satıldı. Şehirlere ulaşması gereken yardımlar kasti bir şekilde saptırıldı, duyduğumuza göre. 

Hatay'a 3 günün sonunda yardım gitti. Kurtulma şansı olanlar da kurtulamadı, çünkü halk kendi başının çaresine bakmaya çalışırken enkaz altından çıkartılan depremzedelere yanlış müdahalede bulundu veya enkazdan çıkanlar hipotermi geçirip vefat etti. 

Belirtilen kayıp sayısı 51.000'in üzerinde. 

2023 şartlarında hangi ülkede bir doğal afetin sonuçları 51.000'den fazla insanın hayatına mal olabilir ki? Aklım almadı, hiçbirimizin aklı almadı. İnsan canının bu kadar kıymetsiz olması, yarınımızın tamamen bir belirsizlikten ibaret olması pek çoğumuzun psikolojisini altüst etti. Deprem bölgesinde yaşamayanlar olarak da zor süreçler geçirdik, tabii oradaki insanların yanında bizim sürecimiz pamuk gibiydi. 

Herkes seferber oldu. Depremden sonraki akşam apartmanca bir sürü çanta hazırladık. Kışlık kazak, pantolon, çorap, battaniye, ayakkabı, bot vs. yolladık. Umarım birilerine yardımı olmuştur.

Ama insanlık o kadara yozlaşmış ki ülkemizde... Türkiye'nin dört bir yanından deprem bölgesine gönderilen yardımları taşıyan tırlar, oradaki eşkıyalarca gasp edildi. O eşyalardan bir çoğu yardıma ihtiyacı olanlara ulaşamadı. 

Bazı insanlar saçma sapan bir şekilde yardım paketlerinin arasına abiye, topuklu ayakkabı, saten gecelik, biblo vs. koymuştu. Sanki yardım yollamıyorlar da evlerindeki fazlalıkları boşaltıyorlarmış gibi. Nasıl bir kafa anlamıyorum!

Oysaki orada da bizler gibi insanlar yaşıyordu. Belki bir giydiğini bir daha giymeyen, ikinci el kıyafet asla satın almayacak, belki kardeşinin giydiği kıyafeti bile tekrar kendi giymek istemeyecek kadar titiz insanlar, hassasiyetli insanlar vardı. Seçme şansları olmadan gönderilenleri kullandılar.

Bizlerden daha iyi durumda olan insanlar bile bizlerin yardımlarına muhtaç oldu.

Bazı gönderilen yardım eşyaları da milletin medet umduğu kurumlardan biri tarafından satışa çıkarılmış. Ve hala bu kurumlar faaliyet halinde. Şaka gibi değil mi?!

Ülkenin cumhurbaşkanı, afet sonrası televizyondaki ilk yayınında üzüntü ve endişeden yoksun bir konuşma gerçekleştirdi. Ve üzüntülerini iletmekten ziyade deprem bölgesi dışında, oradaki aksaklıklara çözüm bulmaya çalışan insanları azarlamakla meşguldü. İnanamadık. Git gide dibe battı. 

Evini kaybedenlere 10.000TL yardımda bulunacakmış. İnanılmaz. Bu devirde 10.000TL'ye bilgisayar bile alınmıyor. Evini, eşyalarını, arabasını, ailesini kaybeden insanı 10.000TL toparlar mı sanır? Nasıl bir şuursuzluk!

Velhasıl, deprem sonrası tüm okullar bir haftalığına durdu. Ardından üniversiteler online eğitime geçti. Başta geçici sandık. Ama KYK yurtlarına depremzedeler yerleştirildiği için en azından bir dönem kadar KYK yurtları öğrenci barınmasına açılamayacağından okul da açılamayacaktı.

4 yıllık üniversite hayatımın 1.5 yılı pandemi yüzünden, yarım ve son dönemi de deprem yüzünden online oldu. 

Halbuki sadece Antalya ilindeki tüm otel ve apartların kapasitesi, ülkedeki tüm KYK yurtlarının kapasitesinden yalnızca 20.000 kişi daha azdı.

Yani yalnızca 2 ilin otel ve apartları vs. depremzedelere tahsis edilse, eğitim ve öğretim böyle sekteye uğramazdı.

Hükümetin vazgeçtiği ilk şey eğitim oldu. Eğitimli insan istemiyorlar. Gözü gören, algısı yeten insan istemiyorlar. Aksi taktirde iktidarda kalamazlar çünkü.



17 Şubat 2023 Cuma

ah, ne için yaşıyorum dünya!

 kafam çok dolu. 

Türkiye'de büyük bir deprem oldu, yüzyılın felaketi olarak anılıyor. Bu sebeple üniversite hayatımın son dönemini online yapmaya karar verdi hükümet. Çünkü depremzedeleri öğrenci yurtlarına yerleştirmeye karar vermişler. Başka yer yokmuş gibi. 

Neyse.

Bu online oluşa sevinmek ve üzülmek arasında gidip geliyorum. Sevinme sebebim, aile evinde full odak derslere ve veri bilimi eğitimime odaklanabilecek olmam, belki kilo verebilecek olmam. Para harcamam gerekmeyecek belki biriktireceğim de.

Üzülme sebebim de, zaten pandemi sebebiyle 1.5 yıl online eğitim gördük. Şimdi bir dönem daha online olacak. Toplam 2 yılı online geçirmiş oluyorum. Nasıl bir üniversite hayatı bu böyle? Bölük pörçük? 

Ben okul bitince İzmir'de nasıl yaşarım? ı düşünürken ara tatildeyken bir anda okulun online a döndüğünü öğrendim. Şaka mı?

İstediğim zaman dönerim İzmir'e orası ayrı. Ama borçlarım var onları kapatmak için biraz beklemek istiyorum. Ama ne olacak böyle? Kafam allak bullak.

Veri Bilimi eğitimime devam ediyorum. Kursu anlıyor muyum? Verim alıyor muyum? Veri Bilimci olabilecek birisi miyim? diye düşünmekten kafayı yiyeceğim. 

Yeterince yetişkin değilim. Hayata tek başıma göğüs gerebilecek miyim emin değilim. Tepkilerim fevri, kalbim kırılgan, bilinçaltım her an tetiklenmeyi bekleyen bir fay hattı gibi; zihnimi allak bullak edecek deprem pusuda bekliyor gibi. 

Şimdiki Hazal'ı, küçükken düşlediğim "yetişkin Hazal" ile özdeşleştiremediğim için belki de yetişkinmiş gibi hissetmiyorum. 

Bu yaşlarımın hayalini detaylıca kurmadım belki ama kendimi zayıf, zarif, naif, zarif, keyifli, herkesçe sevilen birisi olarak imagine etmiştim yetişkin halimde.

Şimdi dünyaya çemkiren, obez, çirkin, zihninde okb tilkileri halen dolaşan, anksiyeteye baş kaldıran, hangi yöne evrileceğini asla bilmeyen bir Hazal var aynada. Ve bu asla yetişkin Hazal ile örtüşmüyor.

Yetersiz hissediyorum. Hep daha iyisi olabilirdi, daha iyisini başarabilirdim ama yapamadım, elimden gelmedi, imkanlar el vermedi ya da ben aptalım diye düşünüp duruyorum. Yaşayışım; hayallerim ve planladığım yakın geleceğe uymuyor. 

Herkes benden iyi, benden uyumlu, benden güzel, benden mutlu, benden zeki, benden daha kadın gibi geliyor. 

Sevmek ve sevilmekle ilgili problemlerim var. Kimi gerçekten seviyorum ya da sevmiyorum bilmiyorum? İkili ilişkilerde de arkadaşlıklarda da bu böyle. 

Gerçekten iyi bir insan mıyım? 

Tek arzum şu an, bir an önce iyi maaşlı bir işe girip gayet düzenli bir şekilde psikoterapi almak. 

Hayatımda psikoterapi için bu kadar yanıp tutuşan birini görmemiştim kendim kadar. 

İstiyorum çünkü kendimi anlamıyorum. 

Her şeyin bu kadar farkında olup nasıl hayatta gerilerde kalmayı başardım? 

Neden mutsuzum? Ya da mutlu muyum? 

Her şey tek düze, ben kabuğumun içinden çıkmamak için her şeyi kılıfına uyduruyorum. Dönemin online oluşuna bile üzülmedim çünkü bendeniz küçük kurtçuk kozasında inzivaya çekilecek, ancak bu inzivanın sonunda bir kelebeğe dönüşmeyecek. Belki yaprak kurdundan elma kurdu olmaya hak kazanırım; elma, yapraktan daha lezzetli diye de kendimi eylerim. Alıştım kendimi yalan başarılarla mutlu etmeye.

Ama hayat küçük mutluluklarda gizli değil midir? Hayatı çekilebilir kılan güzellikleri görmeyi başaran bir zihin inşa etmekte saklı değil mi? 

Ama neden hep kendimi kendisi tarafından çocuk gibi pışpışlanır gibi hissediyorum? 

Gerçeklikten ve büyümekten uzağım. Kalbim, zihnim çok toy. Her şeyi bildiğimi sanıyorum ama hiçbir şey bilmiyorum.

Yeterliyim diye bağırıyorum ama değilim bu yüzden bana yetersiz olduğumu hissettiren herkese ve her şeye içten içe düşmanım. 

Belki yetersiz değilim ama yeterli olduğuma inanmayan tarafım beni de kendisini inandırmakta çok başarılı.

Bunları, tüm bu soru işaretlerini, belirsizlikleri tek başıma çözemem! Ömrüm kendimi anlamaya çalışarak mı geçecek? Hep çalışacağım ama hiç başaramayacağım! 

Şerefsiz

 Öyle sağlam bir hayal kırıklığı oldu ki üzerine durup yazmamışım bile. İnanılmaz geldi şu an bunu fark etmek. Daha garip bir farkındalık va...