Rezidans dışarıdan bakıldığında Kerem'in o yalnız kurt imajına uyuyordu sanki. Siyah bir kule, dışı tamamen camlarla kaplı.
Resmi, mesafeli ama karizmatik bir görünüm. Tıpkı Kerem gibi.
Kerem arabayı durdurdu ve Hale'ye bakıp, "Hadi bakalım, geldik." dedi.
Hale, Kerem'in ceketini düzeltip eline aldı ve arabadan indi. Kerem'in inip arka koltuktan çantasını almasını bekledi. Kerem yavaşça gidecekleri yöne rehberlik edercesine yürürken onun yanında yürümeye başladı.
"Güzel rezidans, dışarıdan epey soğuk duruyor ama." dedi Hale.
"Her şeyin dış görünüşüne aldanmamak lazım." dedi Kerem.
Bu cümlede hem kendinden hem Hale'den bir pay çıkartmıştı.
Dünyanın en neşeli, en ilgiyi kaldırabilecek bir kadınken Hale, içinde hem bir hüzün taşıyor hem de gelen çoğu ilgiye duyarsızdı.
Dünyanın en mesafeli, en soğuk adamı gibi gözükürken kendisi, içinde bir kadını sevgisiyle besleme ve kendini birine adama arzusu duyuyordu.
"Bu sözün altına imzamı atarım." deyip güldü Hale.
Otoparkta, rezidansın içine bağlanan bir asansör bulunuyordu. Asansöre bindiler ve Kerem yirmi dördüncü katın düğmesine bastı.
Yüksekteki evleri severdi Hale, telaşlı şehir kalabalığını bir oyun kurucu gibi izleyip her şeyin ne kadar da anlamsız, ne kadar da gelip geçici olduğunu anımsamak ona iyi hissettirirdi.
Kerem asansörün yan cephesine sırtını yasladı ve Hale'ye baktı. Hale, Kerem'e döndü ve asansörün Kerem'in yaslandığı cephesine bitişik olan cephesine sağ omzunu yasladı. Elindeki ceketin tozunu alırcasına diğer eliyle dokundu. Kerem, Hale'nin eline baktı. Bu hareketi hoşuna gitmişti. Sonuçta Hale'nin elindeki kendi ceketiydi ve o hiç çekinmeden bu cekete dokunuyordu. Samimiydi.
Ardından Hale kafasını kaldırdı ve Kerem ile göz göze geldiler. İkisi de gülümsedi,
"Arabada ceketi çıkartınca hafif kırışmış gibi geldi gözüme ama elimle düzelttim. Evde de askıya asarsan mis gibi olur." dedi Hale.
"Aynen asarım, zaten ütüden nefret ediyorum." dedi Kerem.
Hale, "A-a buna şaşırdım işte."
"Neden?" diye sordu Kerem.
"Kimsenin ilgi duymadığı şeyleri büyük şevkle yapan bir yapın olduğunu düşünüyorum. Şirkette herkes bug çözmekten kaçarken sen tüm buglara kucak açıyorsun mesela. Bu sadece bir örnek." dedi ve gözlerini kısıp işaret parmağını "bir" anlamında kaldırdı.
Bu sevimli jest ve mimikleri hoşuna gidiyordu Kerem'in, aynı zamanda kendisiyle ilgili detayları fark etmiş olması da.
"Yani, herkesin ilgi duyup başaramadığı şeyleri gerçekleştirmeyi de severim aslında." dedi Kerem.
Hale bu cevap karşısında tek kaşını kaldırdı.
"Mesela?" diye sordu.
Bu 'herkesin ilgi duyup başaramadığı şeyler' neydi acaba? Bir kadını tavlamak da bunlardan birisi miydi acaba?
Hale, şirketteki erkeklerin ilgisini çektiğini biliyordu. Haliyle ortamda konuşulduğunun da sinyallerini ve haberlerini alıyordu. Kerem bunlardan haberdar olup kendisine sırf "başarılacak bir hedef" gözüyle bakıyor olabilir miydi? Hale bu düşünceyi derhal kafasından kovdu.
Kerem'i bir yıl içerisinde az çok tanımıştı. Yaklaşımındaki farklılıkları ve incelikleri gözlemlemişti. Artık güvenmek istiyordu. Yıllardır süre gelen herkese şüpheci yaklaşan tutumu yüzünden kalbi, zihni ve ruhu yorulmuştu. Artık birine güvenmek ve kendisini onun kollarına gönül rahatlığıyla bırakmak istiyordu. Bu kişi Kerem olabilir miydi? Olacak mıydı? Bunu düşündüğü zamanlar olmuştu. Ama yine, yıllar içinde üzerine yapışan bir savunma mekanizması haline gelen hayal kurmama ve beklentiye girmeme tavrı yüzünden bu fikri detaylandırmamıştı zihninde.
Kerem minik bir kahkaha attı.
"Ne mesela? Aklından ne tilkiler geçti iki saniyede?" dedi şakacı bir tavırla.
Hale umursamıyormuş gibi omuz silkti.
"Ne tilkisi geçecek canım. Öyle merak ettim yani belki ilginç bir spor falandır diye."
Sonra Kerem'i inandırabildiğini umarak gözlerine baktı.
Kerem inanmış kafasını salladı.
"Anladım.." dedi kelimeyi uzatarak. "Yani mesela, üniversite bittiğinde herkesin yurt dışına açılmak gibi bir merakı olur ama ne parası ne de cesareti olmadığından pek çoğu gerçekleştiremez ya, benim param yoktu ama cesaretim vardı ve bunu kalıcı olmasa da bir süreliğine gerçekleştirdim."
Hale'nin ilgisini çekmişti bu konu. "Öyle mi? Neler yaptın, nereye gittin? Anlatsana." dedi peşi sıra sorular yağdırarak.
Kerem asansörün göstergesine baktı. O anda kata geldiklerini belirten zil sesi duyuldu.
"Anlatırım. Eve girelim, sıcak bir şeyler içerken konuşuruz. Uykun var mı?" diye sordu Kerem.
"Pek sayılmaz. Bir süre maceralarını dinleyebilirim yani." dedi Hale.
Asansör kapısı aralandı ve ikisi peş peşe kata adım attılar.
"Süper." diye yanıtladı Kerem.
Cebinden anahtar çıkartıp kapıya yerleştirirken kendi kendine gülümsedi Kerem, Hale ise heyecandan ayağıyla ritim tutuyordu.
Kapıyı açıp Hale'ye geçmesi için izin verdi,
"Gir lütfen." dedi.
Hale başını salladı ve Kerem'e teğet bir biçimde eve adım attı. Ardından Kerem içeri girdi ve lambayı açmak için elini duvardaki düğmeye götürdü.
İçerisi aydınlanınca Hale etrafa kısa bir bakış atarak fikir edinmeye çalıştı.
Bulundukları yerden oturma odası ve diğer odaların yalnızca kapısı gözüküyordu. Bir de holde ilk anda karşılayan boydan bir ayna ve vestiyer.
Temiz kokan, temiz gözüken, koyu rengin hakim olduğu ve az aksesuarın bulunduğu ama güzel dekore edilmiş bir ev izlenimi almıştı.
Hiç bekar bir erkeğin tek başına yaşadığı bir eve benzemiyordu. Bu da ne demekse işte!
Kerem karşıdaki aynada arkalı önlü ama neredeyse yan yana duran iki bedene bakıyordu.
"Hoş geldin." dedi puslu bir sesle.
O sırada Hale etraftan gözlerini çekip aynaya baktı. Şimdi o da aynı şeyi görüyor, aynı duyguları hissediyordu.
Gülümsedi.
"Hoş buldum." dedi ve kafasını yan çevirip Kerem'e baktı.
'Ona tam şu anda, burada kollarımı sarsam ve öpsem ne olur?' diye düşündü Kerem.
'Her şey konuşulmuş ve net olsaydı şu an burada seni öperdim.' diye içinden geçirdi Hale, Kerem'in gözlerine bakarken.
Önüne döndü ve ayakkabılarına baktı.
"Çıkartıyoruz değil mi?" diye sordu kafasıyla ayakkabıları işaret ederken.
"Ha, evet lütfen. Sana terlik vereyim." dedi Kerem ve vestiyerin kapağını kaydırıp en küçük görünen terliği çıkartıp Hale'nin önüne bıraktı.
"Daha küçük bir terlik yok kusura bakma." deyip güldü.
Hale içinden, 'Ne kusuruna bakacağım canım, eve düzenli gelen giden kadın yok demek ki.' diye düşündü.
"Hiç önemli değil, benim ayaklarım da minicik değil zaten dedi ve terlik giymiş ayağını hafif yerden kaldırıp salladı.
Kerem güldü.
"Ne içersin? Çok güzel ithal kahvem var, uykunu açmazsa tavsiye ederim." dedi.
"Benim uykumu hiçbir şey açamaz. Sek ver kahveyi ustam." dedi Hale. Git gide daha rahat hissetmesi kendisini de Kerem'i de şaşırtıyordu.
"Eh içerken Sıla'dan 'Vur Kadehi Ustam' da açarsın sen şimdi." deyip takıldı Kerem.
"Yok onun yeri rakı masasıdır. Onu rakı içerken dinleriz." dedi Hale.
"Sen zaman söyle, ayarlarız." dedi Kerem memnuniyetle.
Bir anlık ve düşünmeden söylenmiş bir sözdü. Zorla plan yaptırmış gibi hissedip kendine sinirlendi Hale.
"Lafın gelişi dedim." dedi Hale, Kerem'in yüzü düşer gibi olunca da "ama ayarlayalım tabii, güzel olur."
Üzerine tüy dikmişti şimdi de. O haliyle bıraksa daha iyi olurdu.
Ama hevesli gibi görünmesine gerek yoktu.
Kerem elinde Hale'nin çantasıyla, misafir odasının yolunu tuttu.
"Bu odada yatarsın çarşaflar yeni değiştirildi. İstersen benim yerime de yatabilirsin ben buraya geçerim." dedi Kerem.
"A-a yok canım niye seni yerinden edeyim? Sen hiç rahatını bozma, kanepede de yatarım ben sorun olmaz." dedi Hale.
Birlikte misafir odasına girdiler, Kerem çantayı kapının yanına bıraktı.
Odada bir kişilik bir yatak, küçük bir gardırop ve boş duvarları değerlendirmek için asma raflar ile minimal tablolar vardı. Evin gördüğü kısmı gibi yine koyu renk hakimdi bu odaya da.
"Sevimli bir odaymış. Teşekkür ederim." dedi Hale.
"Dolabın içinde boş askı var, kırışacak bir kıyafetin varsa kullan lütfen. Duş almak falan istersen yine havlu ve bornoz da dolapta. Bu arada banyo da koridorda sondan bir önceki kapı." dedi Kerem.
"Hazırlıklı bir ev sahibisin." dedi Hale.
"İnce detayları düşünen biriyim huyum kurusun." dedi Kerem.
"Valla bence güzel özellik, keşke herkes ince düşünebilse." dedi Hale ve devam etti. "O zaman ben kıyafetlerimi asayım kırışmasınlar, elimi yüzümü yıkayayım bir de." dedi.
"Tamamdır, ben de mutfaktayım. Bekliyorum seni." dedi Kerem. Odadan çıktı ve mutfağa doğru yol aldı. Mutfağa geçmeden holdeki aynada kendine bakıp saçını ve tişörtünü düzeltme ihtiyacı hissetti.
Su ısıtıcıyı çalıştırdı, fayansa asılı raftan iki kupa alıp tezgaha koyarken kupaları düşürecek gibi oldu.
'Olum sakin olsana.' diye mırıldandı. Kısa bir nefes molası verdi.
Ellerini tezgaha dayadı ve öylece durdu.
Hale kıyafetlerini çıkartıp yatağın üzerine koydu. Yarın iş yerinde giyecekleri askıya astı ve gardıroba yerleştirdi. Lavaboya gitmeden önce yatağın üzerinde polar sabahlığı ve çantaya tıkıştırırken eline ilk gelen tişörtü gördü.
Bu çantayı Berra'da kalacağını düşünerek hazırlamıştı tabii.
Ofladı.
'Neyse,' diye düşündü. 'Burada kalacağımı bilseydim de dantelli gecelik falan getirmeyecektim ne de olsa. Uyurken giyeceğim, uyanıp odadan çıkmadan da çıkartacağım. Kerem görmeyecek bile.' kendini bu şekilde rahatlattı ve lavaboya gitti.
Lavaboya giden koridorda duvarda bazı film afişleri yer alıyordu. İnce beyaz bir çerçeveyle gri duvar üzerine yerleştirilmişti ve hoş duruyordu.
Aşk ve Gurur, V for Bendetta, Interstaller gibi filmler gözüne çarpmıştı. Bilmediği bir kaç film de vardı.
Lavaboya ait olduğunu düşündüğü kapı hafif aralıktı. Emin olduktan sonra içeriye girdi.
'Herhalde sadece misafir banyosu..' diye düşündü Hale. Asılı bir bornoz ya da diş fırçası yoktu. Bir iki tane şampuan ve duş jeli duruyordu banyo dolabının camının ardında.
Kapıyı arkasından kapattı. Aynaya baktı, yüzüne. Saçını kabarttı ve sonra kulağının arkasına sıkıştırdı. Dişlerine baktı, kazayla bir kalıntı kalmış olmasın diye. Elini yıkadı ve boynuna ıslak ellerini sürdü. Biraz ferahlamaya ihtiyacı vardı.
Lavabodan çıkıp misafir odasına gitti. Çantasından makyaj kutusunu çıkarttı, dudağına hafif renkli nemlendiriciden sürdü. Boynuna bir fıs parfüm sıkıp eliyle yedirdi. Odadan çıkıp mutfaktan geldiğini tahmin ettiği sesi takip etti. İçeri girdi. O esnada Kerem, kupalara kahve koyuyordu.
"Sütsüz, şekersiz?" diye sordu Kerem.
"Aynen. Tıpkı seninki gibi." diye yanıtladı Hale. "Hadi sütü geçtim ama kahveye şeker atan bir zahmet kahve içiyorum demesin ya."
"Değil mi ya? Bence de. Tüm aromayı öldürüyor gibi geliyor bana da. Kahveye şu coffee shoplardaki aromalı şuruplardan dökülmüş gibi ama daha kötüsü." dedi Kerem.
Kupalara sıcak suyu döktü, karıştırdı.
"Koltukta mı içmek istersin yoksa burada mı içelim?" diye sordu Kerem mutfak masasını işaret ederken.
"Burada içelim bence. Ama bir dakika." dedi ve davlumbazın önüne gitti, kafasını yaklaştırıp tuşlara baktı ve ışığını yaktı. Sarı bir ışıktı. Ardından mutfağın ışığını kapattı.
Artık mutfağa hafif bir sarı ışık hakimdi. Çok daha sakin, çok daha huzurlu.
"Şimdi oldu." dedi ve arkasını dönüp Kerem'e gülümsedi.
Mutfak masasına yerleştiler. Kahvesi daha hızlı soğusun diye kahvesini karıştırıyordu Hale. "Eee hadi anlat bakalım yurt dışı deneyimini. Merak ettim." dedi.
"Şöyle ki, ergenliğimi İspanyol dizileri izleyerek geçirdim. Oradan kalma bir İspanya aşinalığı vardı bende."
"Şu İspanyolların pembe dizilerinden deme sakın." deyip güldü Hale.
Kıkırdadı. "Yok, daha çok gerilim temalı ya da sitcom diyebilirim. Neyse işte, üniversitedeyken de yazılımla ilgili bir şeyler araştırırken devamlı karşıma İspanyol yazılımcılar çıkardı. Ben de kafaya okul bitince İspanya'ya gidip orada bir yazılım şirketinde staj yaparım diye koydum. Okul bitti apar topar İspanya'ya gittim ama cepte sadece ilk bir haftayı geçirebileceğim kadar para var."
Hale gözlerini açmış ilgiyle dinliyordu. Kerem anılarını gülümseyerek hatırlayıp anlatıyordu. Ara ara Hale'nin gözlerine de bakıyor ilgiye dinlediğini gördükçe hiçbir detayı atlamadan ona anlatmak istiyordu. Hayatında bu zamana kadar ne olduysa bilsin, bundan sonra olacakları da. Kerem bunu istiyordu.
"Şu hale bak ya. Spontane kararların adamısın sen o zaman." dedi Hale.
"Şimdi biraz daha garanticiyim ama bundan bir 5 yıl önce falan bir sonraki gün bile ne yapacağımı bilmezdim. Öyle bir gençlik ateşi vardı yani." dedi Kerem.
"Sanırsın 35 yaşında, laflara bak." dedi Hale gülerek.
"30'a ne kaldı şunun şurasında. 2.5 sene sonra düşüşe geçiyoruz." dedi Kerem de gülerek.
"Neyse neyse şimdiden yaşlanan erkek sendromuna girme. Devam et sonra ne oldu?" dedi Hale.
Kerem kaldığı yeri hatırlamaya çalıştı, "Heh, sonra gittim işte bir pansiyon buldum böyle yurt gibi. Ranzalı bir odada 7-8 kişi kalıyorsun banyosu lavabosu ortak. Günlüğü 10 euro civarıydı. Para az olunca mecbur böyle yurttan bozma bir yerde kaldım. Pansiyondakiler zaten çoğunlukla turistti, onlarla İngilizce konuşup anlaşsak da yerel halk İngilizce bir soru sorduğumda ya İspanyolcaları ile 'İspanyolca konuş!' diyorlardı ya da arkalarını dönüp gidiyorlardı. Yardımcı olan çok azdı anlayacağın. Hal böyle olunca bende staj bulma umutları söndü tabii. Az buçuk İspanyolcamla günü tamamladım da stajı kaldı diye düşündüm."
"İspanyolların ırkçı olduğunu duymuştum. Hatta İngilizceyi dilden bile saymıyorlarmış." dedi Hale.
"Evet aynen öyle, global bir dil olmasına rağmen İspanyollar İngilizceye rağbet etmiyor." dedi Kerem.
Hale hafif ılıyan kahvesinden bir yudum aldı.
Beğendiğini belli eden bir ses çıkardı. "Çok iyiymiş bu arada kahve. Eline sağlık." dedi.
"Afiyet olsun. Biraz sert ama sen kahve tutkunu olduğundan rahatsız olmadın." dedi Kerem.
"Hım, peki sonra?"
"Yani staj işi yattı tabii ama oraya kadar gitmişken bir hafta durup dönmedim. Bir Türk lokantası buldum. Baya da işlek bir caddedeydi. Sahibi orada doğup büyüyen bir Türk'tü. Anlattım derdimi zar zor ikna oldu beni işe almaya. Orada çalıştıkça İspanyolcam daha da gelişti. Zaten endişesi İspanyolcamın yetersiz olması yüzündendi. O sorun çözülünce ben Türkiye'ye dönerken o bırakmak istemedi." dedi Kerem.
"Bak sen şuna." dedi Hale. "E ne kadar çalıştın o lokantada?"
Kerem "5 ay çalıştım. İşten arta kalan zamanlarda zaten yerel halk gibi yaşadım orayı ve kültürünü yakından gözlemledim, işten çıkınca da biriken paramla turist gibi takıldım. 7 ay yaşadım İspanya'da yani." dedi.
"Çok özendim şu an ya. Keşke ben de yapabilsem böyle bir şey. Şimdi işsiz olsam bir şekilde para toplar giderdim de, kurulu düzen olunca pat diye gidilemiyor maalesef." dedi Hale.
"Evet o yüzden genç yetişkinlikten tam yetişkinliğe geçmeden hallettim gitti işte." dedi Kerem.
"Valla süper zamanlama takdir ettim." dedi Hale.
"E peki şu an gidecek olsan bu neresi olurdu?" diye sorgu Kerem.
"Kesinlikle Japonya!" diye yanıtladı Hale.
Kerem'in bu sorusunu yanıtlarken öyle bir heyecanla ışıldamıştı ki gözleri. Kerem büyülenmiş bir şekilde Hale'yi dinliyordu.
Hale nefessiz bir şekilde Japonya'yı neden sevdiğini, ne zamandır gitmek istediğini, orası ve kültürü hakkında yaptığı araştırmaları anlatıyor; Kerem bölmeye kıyıp soru sorduğu zaman da karşısındakini sıkmadığını anlayıp daha keyifleniyor, adeta ışıldıyordu. Kerem bu kadını izlerken tabiri caizse büyüleniyordu.
Japonya merakı lise çağlarında hoşlandığı çocuk sayesinde başlamış. Kıskandı o veledi. Hale duysa gülerdi. Gerçi.. Nasıl duyacaktı?
Japon halkının saygısına ve çalışkanlıklarına hayran olduğunu söylüyordu Hale.
Her soruya net cevapları vardı.
Çoktandır Japonya'ya gitmek istiyordu bu belliydi.
"Lise zamanları Erasmus ile Romanya'ya gitmiştim ama 1 haftalık bir şeydi. Çok bir şey anlamadım. Yine de o yaşta aile desteği olmadan yurtdışına çıkabilmiş olmak, kendi dilim dışında bir dil konuşarak bir hafta sorunsuz ve keyif alarak zaman geçirmek bana büyük bir özgüven vermişti." dedi ve "Ha bir de biliyor musun, Erasmus Türkiye takımında seçilen herkes dil bölümündendi, bir tek ben eşit ağırlıkçıydım. O yüzden epey havam olmuştu." dedi ve güldü.
'Davlumbaz ışığı altında yüz hatları ne kadar da güzel, ne kadar da öpülesi duruyor .' diye düşündü Hale Kerem için.
O sohbet o masada saatlerce sürmüştü. Göz kontağı hiç kesilmemiş, dudak kenarları yukarı kıvrılmaktan hiç alı konamamıştı. Her şey hakkında konuşulmuştu. Lise ve üniversite dönemleri, çocuklukları, aileleri, başarısız aşk girişimleri ve hatta şirkettekilerin dedikodularına kadar her şeyi konuşmuşlardı.
Uzun zamandır yapmadıkları baş başa teras sohbetlerinin acısını çıkartmaya niyetlilerdi. Bu kez onları bu iki kişilik dünyadan kopartabilecek bir dış unsur yoktu. Aynı evin çatısı altında, yalnız ikisi vardı.
Gel gör ki onlar o gece, gök kubbenin altında yaşayan ve hisseden yalnız iki kişi gibi hissediyorlardı.
"Saat 3 olmuş. Sabah sürünerek işe gitmemek için uyku vaktimiz geldi bence." dedi Hale uyku mahmuru bir ses tonuyla.
"Hadi bakalım." dedi Kerem. Kupaları musluğun içine bıraktı.
Beraber mutfaktan çıktılar.
Hale'nin uyuyacağı misafir odasının önüne geldiklerinde birbirlerine iyi geceler deyip ayrı yataklara uzanmak istemiyorlardı, yavaş da olsa birbirlerine iyi geceler dediler.
Kerem odasına gitti.
Kendini odasının içindeki banyoya attı. Hızlı bir duş alıp yatağa uzanmak ve bu geceyi tekrar kafasında kurgulamak istiyordu.
Hale lavaboya gitti. Makyajını sildi, dişini fırçaladı. Yüzüne gece kremi, göz kremi ve kaş serumu sürdü. Makyajsız ama derli toplu duruyordu. 'Görmeyecek olsa bile hazırlıklı olmak gerek.' diye düşünmüştü.
Odaya geri gitti. O çok giyilmiş oversize tişörtü üzerine geçirdi ve ışığı kapatıp yorganın altına girdi.
Kerem duştan çıkmıştı. Üzerine pijamalarını geçirip saçını kurutup yatağa girdi. Sırt üstü yatmış, bir kolunu başının altına yastık yapmış tavana bakıyor; bu inanılmaz geceyi ve şimdi evinin içinde olan muhteşem kadını düşünüyordu..
Hale oflayarak yatakta diğer tarafa döndü.
Uykusu vardı. Uyuması gerekiyordu. Ama dolu dolu geçen bir gecenin sonunda bu yatakta tek başına çok yalnız hissediyordu. Ruhu sanki Kerem'i arıyordu. Başını onun göğsüne koyup hiç konuşmadan nefes alış verişini ve kalp atışını duymak istiyordu. Burnunu boynuna getirip, boynundan yayılan o kokuyla uykuya dalmak istiyordu.
Ama şimdi o bu yatakta, Kerem ise içerideki yatakta tek başınaydı.
Kerem gözlerini kapattı. Son birkaç aydır bu eve bir kadın sokmamıştı. Çünkü bu son birkaç ayda, Hale'ye olan hisleri yoğun hale gelmişti ve iş yerinden eve gelip Hale'nin sesini duyamayıp kendisini göremez olunca 'Keşke o da bu evde benimle olsaydı.' diye düşünüp iç geçirmeye başlamıştı.
Hale'yi koltukta film izlerken dizinde uyuya kalmışken hayal etti. Hale ona yemek hazırlarken ona arkasından sarılıp boynunu öpücük yağmuruna tutmayı, onunla uzun pazar kahvaltıları yapmayı, onunla yeni kahveler ve yeni lezzetler keşfedip yeni yerler görmenin hayalini kurdu. Hale'yi ailesiyle tanıştırmayı, annesiyle birlikte kendisini çekiştirirken onları izlemeyi; Hale ile arkadaş gruplarını birleştirip toplu eğlenceli bir şeyler yapabilmeyi istedi. Onu dudaklarıyla sevmenin, dudakları dudaklarına değdiği an erimenin hayaliyle yanıp; onu yatağında sıcak ve ıslak, arsız gözlerle kendisine bakarken görme arzusuyla kavruldu.
Derken. peş peşe parkeden gelen çıtırtılarla gözlerini açtı...
----1 . Bölüm başlangıcı. ----
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder