Kadın odaya adım attı. Yatağa uzanmış gözleri kapalı olan adam, kadının ayağını attığı yerde parkeden çıkan ufak çatırdamayla gözlerini açtı. Dirseklerinden aldığı güçle hafifçe doğrularak sırtını yatak başlığına yasladı. Kadın yatağın boş tarafında kadar geldi. Bu sürpriz baskının adamdaki yansımasını gözlerinin içine merakla bakarak anlamaya çalışıyordu.
Adam, kadının niyetini kestirmeden bu sessizliği bozmamaya niyetliydi. Yanlış bir hareketle, yanlış bir sözle kadının yapmaya çalıştığı şeyin önünü kesmek istemiyordu. Kadın tüm vücudunu örten polar sabahlığın kuşağını yavaşça çözüp, omuzlarından usulca sıyırdı ve sabahlık kendini kontrolsüzce yere bıraktı. Tıpkı kadının kendini adamın kollarına bırakmak istediği gibi. Ardından kalçalarını ancak örten, çok giyilmiş bir tişört çıktı ortaya. Adam pandomim gösterisi izler gibi keyif alıyordu kadının kendini gösteren her hareketinden. Adam tişörtün kadının kalçalarını açığa çıkarması için bir an önce yeri boylaması gerektiğini düşünüyordu. Ama bu mümkün müydü? Kadın ne istiyordu? Ne yapmak üzereydi?
Kadın tişörtüne dokunmadı, çıplak sağ dizini yatağa attı ardından da sol bacağını. Ardından yerine yerleşene kadar dişi bir aslan gibi kolları ve dizleri üzerinde yerini ayarlamaya çalıştı. Yorganı altına gireceği kadar araladı ve sabahlığını çıkartırken sergilediği yavaşlıkla aynı biçimde yorganın altına girdi. Bu esnada adam gözlerini kadının gözlerinden ayıramasa da dikkati bir yandan kadının uzun ve çıplak bacaklarındaydı. Acaba kadının iç çamaşırı var mıydı? Kadın yorganın altından bacağını adamın bacağının üzerine doladı, adam hissettiği bu soğuk bacakla irkildi. Adeta tüyleri diken diken olmuştu. Kadın sanki bu bedene alışkınmış gibi hemencecik yerini bulmuş kafasını adamın göğsüne yaslamıştı. O esnada kadının saçlarından gelen şampuan kokusu adamın burnuna dolmuştu. Derin bir nefesle içine çekti adam bu kokuyu. Böylesi yırtıcı bir kadının saçları neredeyse çocukların kullandığı şekerli parfümler gibi kokuyordu.
Kadın kolunu adamın karnından göğsüne kadar yavaş yavaş sürüyerek hareket ettirdi ve en son elini adamın boynunda konuşlandırdı. Adam, kadının parmak uçlarından akan bir elektrik dalgasına kapılmış gibiydi. Bu yatağına giren ilk kadın değildi. Hatta kendisi hiç de deneyimsiz sayılabilecek türden bir adam değildi. Peki neden şimdi kadının yalnızca yatağa girişini izlerken soluğunu tutar hale gelmişti?
Kadının bir anda üzerine çıkıp o lanet tişörtü, kadının yavaşlığının tam tersi biçimde bir çırpıda çıkartıp fırlatmak istiyordu. Ama bu kadın, yatağına koşarak gelen kadınlardan değildi. Diğer kadınlarla zaten asansörde, arabada oynaşmaya başlıyor daha yatağa gelmeden işi ilerletiyorlardı. Bu kez başkaydı. Bu kadının bu evde olması diğerlerinin yatakta olmasından daha fazla etkiliyordu adamı. Farklıydı işte, kendini kanıtlamak için seksi çamaşırlarını sergilemek gibi bir derdi yoktu bu kadının ya da adamı çıplaklığı ile manipüle etmiyordu. Aksine üzerinde depresyon sabahlığı ve çok giyilmiş bir tişört ile çok çabasız ama bir o kadar da etkileyici görünüyordu.
"Yine de sakin olmalıyım." diye hatırlattı kendine adam.
"Ona uyum sağlamalı, önden önden koşup ürkütmemeliyim. Ama biraz daha hareketsiz kalırsam bakir olduğumu düşünecek." diye endişelendi ve eliyle yavaşça kadının belini kavradı ve hafifçe sıktı. Kadın, adama kenetlediği bacağını hafifçe yukarı sürüdü.
Adamın elinin sıcaklığını belinde hissetmişti kadın, içinde akan bir ateş vardı sanki. Bacağını adamınkine sürttüğünde bir kıvılcım yaratacağını tahmin edebiliyordu.
Adam yine de hala harekete geçmeye cesaret edemiyordu. Kendini bir muharebe meydanında hissediyor ama muharebeyi başlatan olmaya el vermiyordu kadını ürkütme endişesi... Lakin, aklı kadının kalçasının hemen altında biten tişörtte ve sergilemesine izin verdiği bacaklardaydı.
Adam şu an için kadının bedenin güzelliğinden zihnini çekip, anın tadını çıkarmaya karar verdi.
Burnunu kadının saçlarına yaslayıp derin bir nefes yolladı ciğerlerine.
"Çocuk gibi kokuyorsun." dedi.
Kadın gözü kapalı başını hafifçe adamın yüzüne doğru çevirince burun buruna geldiler. Bunu tahmin etmiyormuş gibi gözleri açıldı. Bu şaşkınlığını yansıtmamak için bakışlarını kaçırsa da normal bir diyalog esnasında gözlerini asla kaçırmayan bu yırtıcı kadını iyi gözlemleyen adam bunu fark etmişti. Kadın tekrar adamın gözlerine baktı.
"Hoşuna gitmedi mi?" diye sordu.
Adam tebessüm etti.
"Gitti. Sadece gözlerin gibi, sözlerin gibi vahşi bir koku bekliyordum." dedi adam kadının yüzünü gölgeleyen saçları kulağının arkasına sıkıştırırken. Kadın gülümseyerek tekrar gözlerini kapattı.
Adamın gözleri parıldadı. Kadının bu kez yanağını sevmeye başladı. Bu kez kadın burnunu adamın burnuna sürttü. Gözleri kapalıyken dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı.
"İçimde iki farklı insan var gibi hissediyorum bazen. Senin vahşi diye nitelendirdiğin yüzüm benim dışarıya kuşandığım gardım. Her an yaralayabilir gibi görünürsem yara almam gibi geliyor. Her ne kadar yara almaya çok müsait olsam da... İşte bu ikinci yüzümü sadece hayatımın içine aldığım insanlara gösterebiliyorum."
Adam dikkatle kadını dinliyordu.
"Kaç farklı yüzün varsa hepsini görmek, her birine hayran olmak isterim. Tıpkı şu ana kadar gördüğüm yüzün gibi." dedi adam.
Kadın gözlerini açtı. Adamın boynundaki elini adamın sakalları üzerinde sürüyüp parmak uçlarını adamın sakalları ve elmacık kemiği üzerinde gezdirmeye başladı. Adam, kadının elini tutup uzun ve kokulu bir öpücük kondurdu avcuna. Ardından elini tekrar az önceki yerine, kadının beline getirdi ve bu kez sırtına doğru çıkartıp kendine bastırdı.
"Güçlü ve parlak yanım gören herkesi kendine çekti bu zamana kadar. Zayıflıklarıma da böyle hayranlıkla bakabileceğine emin misin?" diye sordu kadın çocuksu bir merakla.
"Seni yalnızca gösterdiğin kadarıyla mı biliyorum sanıyorsun?" dedi adam.
"Ya ne kadar?" dedi kadın şaşırarak.
"Gözlerimi gün içinde senden çekebildiğim çok az zaman olabiliyor açıkçası." dedi ve utanarak gözlerini kaçırdı. Kadın doğrulup adamın göz hizasına geldi, bu "aklından geçen her şeyi merak ediyorum, devam et." demenin sessiz haliydi.
Adam bunu anlamıştı ve devam etmeden önce iç çekti.
"Lokantaya topluca yemeğe gittiğimizde kullandığın tabakları, çatal kaşıkları, kullanılmış peçeteleri garsona zorluk olmasın diye nasıl üst üste koyup derlediğini, bu sanki onun görevi değilmiş gibi bir hassasiyetle nasıl yardımcı olmaya çalıştığını görebiliyorum. Kafeteryadan kahve doldurduğun bardağı karıştırıp kaşığı çektiğinde kahvenin kendi kendine dönüp duruşuna nasıl keyifle bakıp dudağının kıvrıldığını da..."
Kadının gözleri dolu dolu olmuştu. Ama cevap vermiyor, ağzını açarsa sesinin ağlamaklı çıkacağını biliyordu. Onunla ilgili böyle ufak tefek detayları önemseyen birisinin olması kadına o kadar ilginç gelmişti ki, neredeyse adama kollarını sıkıca sarıp tüm yatak ıslanana kadar ağlamak istiyordu. Hem önemsenme duygusuna bu kadar yabancı oluşuna içerlenmiş, hem de mutlu olmuştu. Adam spontane gelişen bu ilan-ı aşkı fırsat olarak görüp devamını getirmek için ağzını açtı.
"Yemek sonrası gelen tatlıyı yemeden kalkarken tatlıda aklın kaldığını belli eden o bakış, bu yırtıcı gözlerin ardındaki çocuksu ruhu anımsatmıştı daha önceleri. Sigara içmesen de yanında hep sigara taşır, stresli ya da keyifsiz olduğunda terasta tek başına içersin. Kendine yakıştırmıyorsun sigara içmeyi, ama bir zorluk yaşarken ona sarılıyorsun çünkü herkes gibi senin de zayıflıkların var. Sigaraya anlatıyorsun sanki derdini, onu dudaklarınla sararken. Başkasına anlatsan o güçlü ve parlak zırhın aşınırmış gibi kaçıyorsun dert yanmaktan."
Kadın yutkunup söze girişti:
"Bunları nasıl böyle fark edebilirsin?" dedi. Sesi normal çıksın diye yutkunmuştu lakin yine de ağlamamak için kendini sıktığı belli oluyordu.
"Bana anlat istedim hep." dedi ve kadının belindeki elini yüzüne götürüp parmak uçlarını hep öpmek istediği o dudaklara götürdü. Kadın adamın parmak uçlarına ufak öpücükler bıraktı.
Adam yutkundu,
"Seni, dudaklarından çıkan sözlerle tanımak istedim. Ama sen her zaman herkese olduğu gibi bana da mesafeliydin." diye bitirdi sözünü.
Kadın şaşırdı. Oysa şirkette herkesle keyifli vakit geçirip, sohbet ederdi.
"Mesafeli mi? Benim herkesle sohbetim vardır, seninle de var. Niye mesafeli olduğumu düşündün ki?" diye sordu.
"Herkesle sohbet edersin, evet. Bunu nezaketen yaparsın. Konuşmayı, anlatmayı, paylaşmayı seversin. Eh, erkekler de dış görünüşünün altında böylesi neşeli, donanımlı bir kadın olduğunu fark ettiğinde seni tavlamak için dayanılmaz bir arzu duyar. Sana yemek teklif edenleri, evine bırakınca kahve içmeye davet etmeni bekleyenleri, profilinde gezinenleri bayağı bir duydum. Ama sonra hepsini zekanla nasıl def ettiğini de duydum."
"Onları def ettim. Yine de şu an senin yatağındayım. Bu senin için ne ifade ediyor?" diye sordu kadın. Bu andan itibaren o da hissettiği şeyleri adama açabileceğine karar vermişti.
"Böylesi özel bir kadına bana kendimi özel hissetmem için izin vermesi.. Evimi, yatağımı sonunda hayal ettiğim zamanlardaki haliyle görmemi sağladın."
Kadın sessiz kaldı. Kafasını eğdi ve adamın göğsüne adete bir kedi gibi sokuldu.
"Bana bir kalbim olduğunu hatırlattın." diye mırıldandı.
Adam gülümsedi. Kadın cümlelerine devam etti.
"Yalan ilgilerden, sahte jestlerden o kadar tattım ki artık gördüğüm yerde tanır hale geldim. Sen öyle değilsin. Sen gözüme bunca zamandır hiçbir şey sokmaya çalışmadın. Beni yönlendirmeye, yatağa atmaya çalışmadın. Olduğumu yansıtmama olanak sağladın. Şimdi de diyorsun ki..." kadın ufak bir hıçkırıkla sarsıldı ve devam etmedi. Devam ederse hıçkırıkları daha da büyüyecekti. Adamın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Oturur vaziyet alıp kadının da yatak başlığına yaslanmasını sağladı.
Kadının saçlarını okşarken, "Olduğun ile o kadar benim içinsin ki." dedi adam.
Kadın aniden adama sarıldı. Sarsılarak ağlamaya başladı. Adam kadını nasıl teselli edeceğini bilemedi. Yalnızca saçlarını ve sırtını okşayıp kadının boynuna öpücükler kondurarak onu sakinleştirmeyi denedi. Neydi onu böyle ağlatan? Bu kadın bu kadar beğenilirken bu zamana kadar hiç mi gerçekten sevilmedi?
Kadının solukları düzene girmeye başlayınca adam kadını omuzlarından tutup hafifçe kendinden ayırdı ve yüzüne baktı.
"Sorun yok, ağlama artık. Şu an benimlesin. Eğer istersen, bundan sonra da.. Yani istediğin kadar.. Benimle ol, yanımda ol. Bunu ister misin?" diye sordu adam.
Kadın iç çekti. Islak bakışlarını adamın gözlerince kaçırıp başını salladı.
"Çok isterim." dedi.
Adam kadının aralanmış dudaklarına baktı. Kadın bunu fark edince gözlerini adamın dudaklarına yöneltti. Adam, kadının göz yaşlarını silerken gözlerine onay istercesine baktı. Kadın bunun üzerine yavaşça adamın dudaklarına kenetledi dudaklarını. Sanki bu iki beden, bu anı bekliyormuşçasına derin bir soluk aldı.
Önce dudaklar yalnızca sıkıca birleşti. Bir süre öylece kaldılar. Adam da kadın da bu anı yaşadıklarına inanamıyordu. Kadın, böylesi bir sevgiyle karşılaşmış olmanın şokunu taşıyordu üzerinde. Adam ise, aylardır sessiz bir hayranlık beslediği kadını şu an kollarının arasında tutuyor olmanın şaşkınlığını yaşıyordu.
Zaman burada durmalıydı. Bu an nirvanaydı. Kimse onlara dokunmamalıydı, şu an oldukları yerde bırakmalı gerekirse hiç arayıp sormamalıydılar.
Bir an sonra birbirlerini dudaklarıyla sevmeye, okşamaya ve birbirlerine dudaklarıyla şefkat göstermeye başladılar. Soluklanmak için adamın dudakları arasından kurtuldu kadın. Adam ise sonunda dudakları onunla buluşmuşken bir an bile durmak istemiyordu, kadının saçlarını boynundan geriye atıp burnunu oraya gömdü. İşte şimdi tekrar hatırlamıştı o yırtıcı kadını. Gerçi.. Onu unutması mümkün olamazdı bile. Yine de, bu gece o kadının en şefkat duyan yanı ile tanışmıştı. Bu gece adam, kadının şefkat ihtiyacını tatmin edecekti. Geri kalanı için hiç acelesi yoktu.
Kadın adamı yanaklarından tutup gözlerine bakabileceği konuma getirdiğinde adam bu kadının gözlerinde her şeyi gördü. Sevilmeye ihtiyaç duyan bir kız çocuğu; öpülmek, dokunulmak, sarsılmak istenen tutkulu bir kadını. Ama en önemlisi, adam o an kadının gözlerinde yorgun ama sonunda kendini teslim etmeye hazır bir kadının rahatlığını görüyordu.
Kadın adamın gözlerine bakarken içinde yanan ateşi de iyileştirici sevgiyi de fark etmişti. Adamın içinde ne var ne yoksa bilmek istiyordu. Onu alsın nereye isterse oraya götürsün, herkesten uzağa, ıssızlığa. Fark etmezdi. Adamın diğerlerinden apayrı olan sevgisini görmüştü. Ona içindeki tüm duyguları teslim ederdi. Sonunda üzüntü vardı belki, bunu bilemezdi kadın. Ama en azından bu sondaki üzüntü katlanmaya değecek türden bir üzüntüydü. Diğerleri gibi yüzeysel hayal kırıklıklarının sonucu oluşanlardan değil..
Adam kitlenmiş vaziyette kadına bakarken aynı zamanda kollarının arasından bir yere kaçamasın diye de belinden sıkıca sarmıştı kadını. Kadın adamı dolu dolu bir kez daha öptü. Adamın yanağındaki bir elini sürüyerek omzundan sırtına, diğer elini de saçlarına götürmüştü.
Dokundu adama, şefkatle. Kendisi neye ihtiyaç duyuyorsa adamın da o ihtiyaçlarını giderecekti.
Adam dudaklarını son olarak kadının alnına getirdi. Ardından onu göğsüne bastırdı.
Dünyanın en huzurlu uykusu onları bekliyordu bu gece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder