11 Temmuz 2024 Perşembe

durma

 kim kimden üstün şimdi?
benim gönlümde hissettiğim bu yangınlı sızının sendeki karşılığı ne?
yüzümü gördüğünde, fotoğrafımı gördüğünde, ismimi gördüğünde, bir gece yolda başını cama yaslamış şarkı dinlerken veya gece yatağında uykuya dalmadan önce geliyor muyum aklına? geldiğim zamanlarda nasıl bir his kaplar içini?
ufak da olsa burkul isterim. olabilecekken ihtimallerin hepsinin bir anda yok oluşundaki o yadsınamaz büyük payını gör isterim. 
çünkü ben elimden geleni yaptım inan. bilmediğin sebeplerin hiçbir zaman umurunda olmadı bilirim, yine de bir düşün isterim. "bu kız iyi dayandı valla ya diye". ben kendimi bu kadar sabırlı görmedim hiç. bu kadar isterken görmedim. tiksinmeden, daha fazlasından korkmadan dokunduğum ilk adam oldun sen mesela. kendimi kucağına kaygısızca bırakmayı istediğim (ama gerçekleşme ihtimaline rağmen) ilk sen oldun.
beni kucağına al ve sonra yatağında altına veya önüne fark etmez. ne yapmak istersen yap istedim. o kadar açıktım sana.

sadece dürüst olman yeterdi, bana yalan söyledin demiyorum ama hiçbir zaman tam olarak ne istiyorsun ya da ne düşünüyorsun bilemedim.
ben sana takıl geç bir şey istemiyorum demiştim.

bu ne demek, ben seninle fuckbuddy olmayacağım demek.

sen gerçekten ne istedin?

fuckbuddy olmak mı istedin? hiç bilemedim. öyleyse 1.5 ay neden konuştuk?

eğer bana deseydin ki benim seninle duygusal bir ilişki yaşama ihtimalim yok, ben de ona göre biçimlendirirdim sana dair beklentimi.

bilseydim, eğer gerçekten benimle duygusal bir şey yaşamak istemediğini bilseydim sana derdim ki. gel tüm düşüncelerimizden, tüm kaygılarımızdan ya da aramızda ne olacak ne yapmazsam niyetim dışı bir imaj çizmem kaygısına düşmeden 1-2 gün geçirelim. O günlerde içimizden birbirimizin gözlerine bakarak şarkı söylemek geldiyse yapalım, ya da sokakta el el yürümek geldiyse yürüyelim, sahilde dondurma yarken sanki iki aşıkmışız gibi gülüşerek sohbet edelim, sonra eve gidip deliler gibi sevişelim. Bu 1-2 günün ardından ne yaşandı ne oldu diye hiç düşünmeyelim. Sadece o 1-2 gün müthiş geçmiş olsun. Ardından birbirimizi bir daha hiç görmeyelim. Bu rahatlıkla o 1-2 günü dünyanın en tutkulu aşıklarıymış gibi geçirelim derdim.

Bunu gerçekten de isterdim.

Hani bana demiştin ya, "en kötü summer love yaşamış oluruz.1 tam olarak onu yaşayıp sonrasında hiç olmamış gibi hayatlarımıza dönebilirdik. birbirimizi belki bir daha hiç arayıp sormazdık. belki her yerden çıkartıp engellerdik. adını hatırlamazdım, sen zaten çoktan unutursun.

Ama bilseydim işte, gerçek düşüncelerini bilseydim.

Şu an kendi çizgilerimle belirlediğim o yolun vardığı yerde koca bir karmaşanın ortasındayım. Duygu karmaşasının göbeğindeyim. Üstelik bana kılavuz olacak ışıklarım da yok. Kırmızı, yeşil ve sarılar yok oldu. Nerede durmalıyım, ne zaman geçmeliyim, ne kadar beklemeliyim bilmiyorum. Hiçbir şey hesap etmeden o kadar uzun süre ilerledim ki, yorulmadan devam etme hakkımı kendi ellerimle kadere teslim ettim. Şu noktadan sonra yalnızca ebedi bir bekleyişin ağırlığında ezilmek dışında bir şans göremiyorum. Kendi ellerimle kendi ayaklarımı zincirleyip ucuna ağır bir taş bağladım. Bir adım sonrası deniz, ve bir adım daha atarsam o ağırlık beni denizin karanlık sularında sonsuz ve son bir gezintiye çıkartacak. O yüzden durmak zorundayım. Ama keşke durmak ilerlemekten daha kolay olsaydı biliyor musun? Hani yabancı ülkelerde  "Şu kadar süre boyunca  hiçbir şey yapmadan yatan katılımcılar şu kadar ödül kazanacak." şeklinde yarışmalar düzenlenir ve bizler durduğumuzda "Yahu bunda ne var, yattığın yerden temiz para kazanmak kadar kolayı var mı?" deriz ya. Şimdi anlıyorum ki o öyle göründüğü kadar kolay bir şey değilmiş. Durmak ıstırap vericiymiş. Hiçbir temas edenin yokken, değişen hiçbir koşulun yokken devamlı bir Çin işkencesine maruz kalmakmış.

Bu işkencenin ne zaman sona ereceğini kim bilebilir? Düşünmeyi bırakınca kurtulursun. Kurtulabilme umuduyla düşünmemek istersin. Düşünmek istemiyorum dedikçe daha çok düşünürsün. İşte asıl o zaman düşünürsün. Düşünmek... İnsan beyninin kendini zehirleme mekanizması. Panzehri henüz icat edilmemiş, ne kadar düşünüp ne kadar acı çekersen o kadar uzaklaşıyorsun zehirlenme ihtimalinden. Hasta olmamak için önce çokça yataklara düşmek, bir zehre bağışıklık kazanmak gibi.

5 Temmuz 2024 Cuma

Dostça Tavsiye

Dostça bir tavsiye duymak istersen, kalbini değil aklını temizlemen gerekiyor.
Aşkı, ilişkiyi, seksi, özgürlüğü, bağımsızlığı koyduğun yerleri oturup bir düşünmen gerekiyor.
Kalbine daha önce düşüp yeşeren ve köklenen birisi oldu mu gerçekten bilemiyorum.
Ancak aklın hep ikililiklerde değil mi? O mu bu mu diye düşünüyorsun? Hangisinin potansiyeli daha iyi? Belki ikililik değil üçlük dörtlük, bunu sen bilirsin. Şimdi bir de aklına ben düştüm. Bir de benimle ilgili düşünüyorsun, Hazal'la ne istiyorum, ne istemiyorum, istemediklerimi söylersem istediklerimden de olurum. Belki gerçekten beğeniyor ve beni yanında tutmak istiyorsun, aklımda olmayı aklımla oynamayı seviyorsun. Beni heyecanlandırmak hoşuna gidiyor, akabinde sende heyecanlanıyorsun. Hiç keşfedemeyeceğini düşündüğün bir bedeni keşfetme ihtimali çekiyor seni bende.

Ama söylemene gerek yok. İstediklerine saygım sonsuz az çok da biliyorum. Ama istemediklerinle yüzleşemedin bile, beni de yüzleştiremedin. Lakin sen sussan da, her konusu açıldığında kaçsan da ben anladım. Çoktandır anlamam gerekenle kendi kendime yüzleştim.

Bu yüzden gidiyorum senden. Hiç varamamıştım gerçi. Ama varabilme umuduyla günlerdir, haftalardır yol alıyordum. Sabırla, hassasiyetle, hislerimi ve korkularımı bastırıp hiç dile getirememe pahasına da olsa. 

Sen bana varmayarak belki en iyisini yaptın.

Kurumuş bitkiyi yaşatmaya çalışmanın yarattığı kuraklık

 Issız adamlar ve girdikleri “hayatın en büyük sillesini ben yedim” tripleri.

Bu ıssız adamlar neden hep entellektüellerden çıkar?
Koleksiyonerinden, müzisyeninden, kitapseverinden, oturup sabaha kadar sohbet edeceğin kadar donanımlı olandan, bir ömür sıkılmayacağın bir karaktere sahip olanlardan, sana çok şey katıp seni geliştirecek olandan…


Sanırsın ki kendini ruh damarlarından besleyen birisinin kalbini saran damarlar da kuvvetlidir, o kalp iyi beslenir, aidiyeti, ezeli ve ebedi aşkı iyi bilir. İyi sever, sevilince ışıldar.

Halbuki ruh damarlarından beslenmeyi başarırken kalplerini ıssız bırakır ve yosun tutmasına sebep olurlar. Çok aşk hiç aşktır ama bunu göremezler. Özgürlük, keyif, neşe birden çok dilde, birden çok zihinde, birden çok bedendedir sanırlar. Bu bir yanılsamadır, çünkü bir zihnin ilk bakışta tüm katmanlarını keşfedemezsin. Hiçbir kalp ilk fırsatta tüm sırlarını açamaz sana, tüm efsununu göremezsin. Bir beden sana sayısız deneyim ve keşfi de yaşatabilir; bağlılık, arzu ve ten uyumu daha fazlasını görebilmek için yeterli ateşleyicilerdir.


Bu ıssız adamlara hep kalbini her kırgınlıktan sonra yeniden yeşertmeyi başarmış, o kişiye bir baharı vaad edecek kadınlar denk gelir. Nitekim ıssız adamlar o yemyeşil kalbi kuraklığa terk eder. İlgisizliğiyle, bağımsızım tripleriyle, yoğunum bahaneleriyle ve kalbini hiç açamayışıyla. Öyle bir tavır takınırlar ki sanki kalplerini açamayışlarının sebebi karşılarındaki kadındır. Belki asıl korktukları açtıklarında o kadının karşılaşacağı için kof bir et parçasına sahip oluşlarıdır. Ruhsal alemde yoktur belki bir ederi. Yalnızca gizi, süslü sıfatları merak uyandırır öylelerinin kalbi için.


Yine de anlamak lazım diye yaklaşmak isterdim ancak herkesi anlamanın tek ederi hiç kimse tarafından anlaşılamamaktır, bunu bilecek kadar yaşadım.

Tek derdim kendimi anlamak artık. Anlatmak da değil. Beni anlamak isteyen zaten rengini belli eder.


Kurumuş bitkiyi yeniden canlandırmak için girilen o fuzuli çaba, kökleri hala sağlam mı değil mi bilmeden. Ya da hiç salabileceği kökler geliştirebilmiş mi bilmeden. 


Şerefsiz

 Öyle sağlam bir hayal kırıklığı oldu ki üzerine durup yazmamışım bile. İnanılmaz geldi şu an bunu fark etmek. Daha garip bir farkındalık va...