Neyin ne olduğunu bilememe hali. Ne hissettiğini, ne hissettirdiğini, ne olduğunu, ne olacağını, ne olmasını gerektiğini, ne yapacağını, korkup korkmaman gerekip gerekmediği, içten mi olman yoksa taktik mi yapman gerektiği, ne demeli ya da neyi demeli, dense de ne kadar denmeli.
Anlatsan ne kadar anlar, anlatmana değer mi, anlatsan önemser mi? Bunlar hep soru işareti.
Kapılır mısın, kapılsan ne olur, çok mu acı çekersin yoksa güzel bir deneyim mi yaşarsın? Bunlar korku balonu içindeki soru işareti.
Bazen düşünmek, çok düşünmek ve her adımı hesap etmek gerekir. Bazense düşünmek her şeyin mahvedicisidir. Durmak gerekir, düşünmemek gerekir. Kalbin ne derse onu takip etmek gerekir.
Durup bakıyorum ve bunca yıl aklımı öne alarak verdiğim kararların sonucundan ne kadar mutlu olduğumu tartıyorum. Yalnızlık ve sevip sevilme arzusuyla geçen o yılları görünce aklıma şükredemiyorum.
Evet yara almadım belki, yani alabileceklerim içinde olabildiğince az aldım çünkü korudum kendimi.
Ama mutlu da olmadım aslında olabileceğim kadar.
Arzularım, duygularım, isteklerim hep zihnimin dört duvarında kalakaldı. Kafamda yaşadım, kalbimde hissettim ama kendi kendime.
Korkup kaçmaya gerek var mı cidden?
Neden korkuyorsun?
Hissetmek neden bu kadar korkutucu?
Neden ağzını açıp kendinle ilgili bir şeyler anlatmaktan acizsin?
Önemsenmeyeceğine olan inancın neden bu kadar derinlerde bir yerlerde ve yerleşmiş?
Bu kafadan ve bu kaygıdan çıkmak çok mu zor?
Aklım ve kalbim sağlam savaş içinde.
Ama beklenin aksine kalbim sal gitsin savaşma kendinle ve isteklerini diyor, ama kalbim üzülmekten çok korkuyor. Ya da hissetmekten.
Hissetmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki, ufak da olsa bir kıpırtı hissettiğimde tüm bedenim bir akıma kapılmış gibi hissediyorum.
Bu tür konularda akışına bırakmak çok zorken ben belki sırtımı hiç yaslayamayacağım, içimi ve kaygılarımı açıp rahatlatılmayı bekleyemeyeceğim birisine kapıldım.
Kapıldım mı?
Onda neredeyim? Neyim?
Ne düşünüyor, ne hissediyor bilmiyorum. BİLMİYORUM.
