sevdiğim insanlarla her problem yaşayışımın ardından onlara olan öfkemi bir saman alevini söndürürkenki hızla bertaraf ettikten sonra dönüp her seferinde kendime baktım.
kendimi yargıladım. kendimi aşağıladım. geçmişi sorguladım, baktım çarpık bir geçmişim var; bugünkü çarpıklıklara bahane kıldım böylelikle geçmişi. sonrasında geçmişi neden aşamıyorum diye sordum kendime, aşamıyorum diye daha da yargıladım kendimi. bu bir kısır döngü değildi çünkü çeşit çeşit yollardan geçiriyordum çuvaldızı kendime batırmadan evvel.
bir başkasını incittiğim zamanki suçluluk hissimi hiçbir zaman kendimi incittiğimde yerinde bulamadım.
bende bir vicdan, özfarkındalık mekanizması ve merhamet vardı, evet. ama kendime karşı değildi işte.
daha önceleri korunup kollanmadığımı hissettiğim için, bilincim bunu benimsediği için olur olmaz yerde kendimi savunmaya geçtim hayatta. ilişkilerimi yıprattım belki böylece, gereksiz gerginliklere sebep oldum. ama diyorum ya, bunu da kendime karşı yapamadım.
ne kendimi savunabildim, ne kendime merhamet edebildim, ne de kendimi sevebildim...
hayatımın odağına bir türlü kendimi koyamadım.
hiç düşünmemiştim kendimi yok sayıp insanları çok kolladığımı, ama şimdi uzaklaşıp olayları gözlemleme şansım olunca fark ediyorum ki ben hiç kendi menfaatlerimi gözetmemişim.
başkaları nasıl mutlu edilir? başkalarına nasıl iyi gelinir? başkasına kendimden ne verebilirim? ne verirsem devamı da istenir? ne şekilde benimle olmalarını sağlarım?
elbette bunları oturup düşünmüyorum, ancak bu kadar gereksiz vericiliğin altındaki soruların bunlar olduğu aşikar bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder