26 Kasım 2022 Cumartesi

aşk

 aşk bulunması zannedildiği kadar zor bir şey değil.

benim burnum aşkın kokusunu iyi alır.

nerede gam, keder, hüzün taşıyan adam varsa gider bulur,

burnum sızlayana kadar ağlar,

sonra da hayata saydırmayı iyi bilirim ben.


aşk denen şey mutluluk mu zannederler?

haşa.

aşk derin hayal kırıklıklarının yaşandığı yerde var olur.


neden peki? 

bu düzeni ben mi inşa ettim kendi hayatımda?

suçu kime atmak lazım?

karmaya, genlere, bilinçaltına, evrene, tanrıya

ya da kendime?


kendi hayatımın tanrısı ben miyim?

sorunu bilmem çözmeye yeter mi?

neden olmayacakları oldurmaya dair bu isteğim?

neden olağanlara gözümün ucuyla dahi bakacak kıpırtıyı, isteği bulamıyorum içimde?

içim deniz, derya dolu.

uçsuz bucaksız bir hayal okyanusunu barındırıyorum şu sınırları çizili bedenimde. 

ama beklediğim o gemi hiçbir zaman gelmiyor.

neden?


ben bir istiridye kabuğu içine sıkışmış bir inci tanesi miyim?

yoksa tüm okyanusun kirini pasını sünger gibi emen bir midyenin sümüksü bedeni mi?


tam diyorum ki, yeniden bir şeylere inanmak için fırsat çıktı karşıma.

derhal değerlendirmeliyim!

ilk adım mı atılacak? atılır.

kendimi açmam mı gerekiyor? açılır.

ilişkilere bakış açımla ilgili değiştirmem gereken bir şeyler mi var?

o da olur, değiştirilir.


ne zaman ki tamam, hazırım diyorum. 

avucuma konanı dört koldan kavrayarak benden geri alıyor hayat.

bana garezi ne?


ben kendimi aşmaya hazır hissettikçe,

aşkı göğüslemeye hazırım dedikçe,

ben hep tekerrür eden tarihin talihsiz baş kahramanı olarak yerimde sayıyorum.

yüzler değişiyor, sesler, kokular, dokunuşlar...

ama mutlak son değişmiyor,

hissettiğim o çaresizlik, değişmiyor.

29 Eylül 2022 Perşembe

İçin l 6. Bölüm (Haftasonu)

Otoparka gelip araba durduğunda ne Hale ne de Kerem inmek için atılmadı.

Gülümseyerek birbirlerine baktılar.

"Hiç çalışasım yok bugün." dedi Hale.

Hale'nin yüzünü perdeleyen saçı işaret parmağıyla kulağının arkasına sıkıştırdı Kerem.

"Ne yapmak isterdin?" diye sordu.

"Yani, galiba bir kendi kendime kalıp dün ve bu sabah yaşadıklarımızı düşünmek isterdim. Böyle tekrar tekrar. Gerçek olduğunu idrak etmeyi başarana dek." dedi çekinerek Hale. 

Kerem usulca yaklaşarak Hale'nin yanağına uzun bir öpücük kondurdu. Ardından kucağında ellerini birleştiren Hale'nin elini tuttu. 

"Ben seni geçen her dakika gerçek olduğuna inandıracağım." dedi Kerem.

Hale gülümseyerek karşılık verdi.

"Geçelim mi artık?" dedi Hale şirketi kastederek.

Kafasını sallayarak onay verdi Kerem.

Arabadan inip otogarı binaya bağlayan asansöre doğru el ele ilerlediler. 

Kerem Hale'nin elini tuttu.

Panikleyen Hale elini çekti.

Kerem'in yüzüne baktığında garipsediğini anladı.

"Ya şimdi daha biz alışamamışken ve hala heyecanını atlatamamışken yani en azından ben, başkalarına ne ara ve nasıl başladığımızı anlatabilecek formda hissedemiyorum. Hem daha ağız birliği yapmadık."

"Nasıl bir ağız birliği?" diye sordu Kerem.

"İşte, aramızda ne zamandır bir şeyler olduğunu ve nasıl birlikte olmaya karar verdiğimizi soracaklar ya."

O esnada asansöre bindiler. Kapı kapandıktan sonra Kerem Hale'yi asansör ile kendisi arasına sıkıştırdı.

"Cevap çok basit, en azından benim için. Tanıdığım andan beri içten içe seninle olmayı istedim, her gün daha da vuruldum." dedi Hale'nin gözlerinin içine baka baka.

Bu cevapla beraber içten içe eridiğini hisseden Hale, "Canım... bende öyle." ve Kerem'in dudağının kenarına bir öpücük bıraktı.

"Ama gerçek dün gece bir anda senin evinde birbirimize açılmamız." güldükten sonra ekledi "Hem... ben yatağına kadar gelmesem senin açılmaya niyetin yokmuş." dedikten sonra şakasına trip atıyormuş gibi dudağını büzdü Hale.

Kerem Hale'nin büzdüğü dudağını öptü ve bu birkaç saniye sürdü.

"Niyetim gayet de vardı, sadece senden emin olmayı bekliyordum." dedi Kerem.

"Ben de senden emin değildim. Yine de cesaret edip ilk adımı atmış oldum. Karşı koyamadım desem daha doğru olur. Neyse, demek ki benim cesaretim olmasa biz şu an bir arada olmayacaktık." dedi Hale munzur bir tavırla.

"Cesaret." dedi Kerem kaşlarını kaldırarak. 

"Hangimizin daha cesur olduğunu görmek ister misin?" diye ekledi.

"Ben cevabı zaten biliyorum." dedi Hale. O esnada asansör kapısının açıldığına dair zil sesi duyulduğunda gövdesini hemen Kerem'in gövdesinin baskısından kurtarıp ofise doğru yürüdü.

Kerem arkasından güldüğünü gizlemeye çalışarak ilerliyordu.

Hale ve Kerem kendi masalarına gidip ceketlerinden kurtulurlarken ofisteki en yakın arkadaşları da yanlarına gelmişti.

Birbirlerine kaçak bakışlar atarak arkadaşlarıyla sohbet ettikleri anlar kanlarını kaynatmaya yetiyordu.

İşlerine odaklandıkları bir sürenin ardından Hale kahve almak için kahve barına geçti.

Kendisine kahve hazırlayacakken kafasını doğrultup Kerem'in masasına baktı. Ekrana odaklanmış bir şekilde çalışıyordu. Gülümsedi ve ona da tam sevdiği gibi sütsüz şekersiz bir kahve hazırladı.

Ardından Kerem'in masasına gitti. Kerem kafasını ekrandan kaldırıp masanın yanında duran Hale'ye baktı.

Kaşlarını kaldırarak gülümsedi.

"Bir kahve molasına ne dersin?" diye sordu Hale.

"Harikasın, teşekkür ederim." diyip Hale'nin uzattığı kahveyi aldı Kerem.

Ardından şöyle ekledi,

"Aman dikkat et birileri sevgili olduğumuzu öğrenebilir." dedi.

O sırada tam kahvesinden bir yudum alan Hale şaşkınlıktan kahveyi genzine kaçırdı. Öksürmeye başlayınca kahveleri masaya bıraktı.

Kerem oturduğu yerden kalkıp Hale'nin sırtına vurmak için atıldı.

"Ne oldu? İyi misin?" dedi.

O sırada Hale çırpınarak kafasını sallayıp iyi olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

"Su ister misin?" diye sordu Kerem.

"Ay... yok. Yok iyiyim." dedi Hale yüzü kızarmış bir şekilde.

"Ne oldu sana böyle bir anda?" diye sordu.

Hale öksürdüğü için birkaç kişinin dikkatini ikisine çevrilmişti.

Hale etrafını bir kolaçan edip sessizce "Yani, sevgili olduğumuz falan deyince bir şey oldum." dedi.

Kerem gülümseyip Hale'ye biraz yaklaşarak. "Neden? Sevgilim değil misin?" diye sordu Hale'nin gözlerinin içine bakıp.

Hale gülümsedi ve "Sersemsin." dedi ve arkasını dönüp terasa doğru yürümeye başladı. Kerem de onu takip etti.

Terasa çıktılar. 

"Eee anlat bakalım, çok odaklanmıştın ekrana. Çağhanlar Holding'in PHP bağlantısıyla mi uğraşıyordun?"  diye sordu Hale.

"Hı-hım. Sedat'tan devraldım ama bir sürü hata çıktı. Onlara odaklanmıştım." dedi Kerem.

"E söyle Sedat'a. Onun kodundan çıktı sonuçta hata." dedi ardından Kerem'in tam önünde konuşlanıp gözlerinin içine baktı. 

"Yorma o güzel gözlerini sen." dedi gülümseyerek.

"Dediğin gibi yaparım güzelim, merak etme." dedi Kerem de gülümseyerek.

"Sen neler yaptın?" diye ekledi.

"Ben de işte veri tabanındaki sorguları hallettim. Bitmedi ama gün sonuna kadar bitiririm." dedi Hale.

"Süper. Çıkışta bir şeyler yapmak ister misin?" diye sordu Kerem.

"Aslında şahane olurdu. Ama Aybüke'nin ailesi bizde, biraz vakit geçirsem iyi olur." dedi Hale.

"O halde haftasonu için bir plan yapma." dedi Kerem.

Hale'nin gözlerinin içi parladı. 

"Neden? Ne yapacağız ki?" diye sordu. 

"Zamanı gelince görürsün." dedi Kerem.

"Hm, peki. Haftasonu sizinim beyefendi." dedi Hale.

Kerem bu lafa çıkan türlü türlü sahneyi zihninden geçirdiği kısacık süre içinde Hale'nin yüzünü süzdü.

"Bundan sonra zaten benimsin, sevgilim." dedi Kerem. Etrafa kaçamak bir bakış attıktan sonra Hale'nin belinden tutup yer değişmelerini sağladı. Ardından eğilip Hale'nin dudaklarına bir öpücük bıraktı.

"Sevgilim... Şimdi, burada yapma." dedi Hale gözleri yumulu bir şekilde.

Kulaklarına bir grup insanın konuşma ve gülme sesleri gelince Hale kendini geri çekti.

Grup, dün akşam doğum gününde beraber oldukları insanlardı. Hale ve Kerem'i gördüklerinde yanlarına geldiler. 

"Ooo bizsiz kahve keyfi ha? Hayırlı işler." dedi zevzek ... .

"Çağhanlar Holding projesini konuşuyorduk." dedi Hale.

Kerem dönüp Hale'ye bir bakış attı. 

Alenen sevgili olduklarını söylemeseler de inkar etmek ya da aksini inandırmak için çaba harcamasına gerek yok diye düşündü.


 

20 Eylül 2022 Salı

ağa yama

 sevdiğim insanlarla her problem yaşayışımın ardından onlara olan öfkemi bir saman alevini söndürürkenki hızla bertaraf ettikten sonra dönüp her seferinde kendime baktım.

kendimi yargıladım. kendimi aşağıladım. geçmişi sorguladım, baktım çarpık bir geçmişim var; bugünkü çarpıklıklara bahane kıldım böylelikle geçmişi. sonrasında geçmişi neden aşamıyorum diye sordum kendime, aşamıyorum diye daha da yargıladım kendimi. bu bir kısır döngü değildi çünkü çeşit çeşit yollardan geçiriyordum çuvaldızı kendime batırmadan evvel. 

bir başkasını incittiğim zamanki suçluluk hissimi hiçbir zaman kendimi incittiğimde yerinde bulamadım.

bende bir vicdan, özfarkındalık mekanizması ve merhamet vardı, evet. ama kendime karşı değildi işte.

daha önceleri korunup kollanmadığımı hissettiğim için, bilincim bunu benimsediği için olur olmaz yerde kendimi savunmaya geçtim hayatta. ilişkilerimi yıprattım belki böylece, gereksiz gerginliklere sebep oldum. ama diyorum ya, bunu da kendime karşı yapamadım.

ne kendimi savunabildim, ne kendime merhamet edebildim, ne de kendimi sevebildim...

hayatımın odağına bir türlü kendimi koyamadım. 

hiç düşünmemiştim kendimi yok sayıp insanları çok kolladığımı, ama şimdi uzaklaşıp olayları gözlemleme şansım olunca fark ediyorum ki ben hiç kendi menfaatlerimi gözetmemişim.

başkaları nasıl mutlu edilir? başkalarına nasıl iyi gelinir? başkasına kendimden ne verebilirim? ne verirsem devamı da istenir? ne şekilde benimle olmalarını sağlarım?

elbette bunları oturup düşünmüyorum, ancak bu kadar gereksiz vericiliğin altındaki soruların bunlar olduğu aşikar bence. 

4 Ağustos 2022 Perşembe

kanıt

 sevilemeyeceğime, değer göremeyeceğime inanmışım.

her fırsatta sevildiğime dair kanıtlar aramak için hır gür yarattım. 

sonucunda hem kendime hem sevdiklerime zarar verdim. yordum ve yıprattım.

insanların belki de aramızdaki bağa olan inancını sarstım. 

tutsana ellerimi

 sevme ve sevilebilme ümidiyle sana gelemem.

 bu ikimize de haksızlık olur. 

bir kere sevemeyeceğime kanaat getirmişken, 

hayalimdeki ilişkiyi yaratabileceğim en kestirme yol senden geçiyor diye 

adım atamam sana.

sen çok iyisin, ama beklentilerimden uzaksın.

olsak bile istediğimiz gibi olur mu? sanmıyorum.

bizden olur mu? sorusu tam bir muamma.

ben muammalar içinde debelenmeyi istemiyorum.

3 Ağustos 2022 Çarşamba

İçin l 5. Bölüm (Rüya)

 Hale ve Kerem yatakta yan yana oturur hale geldiklerinde her an zamanı geriye sarıp az önceki pozisyona geçebilecek gibi hissediyorlardı. 

Kerem hala gerçekliğinden tam olarak emin olamadığı için şaşkınlıkla Hale'ye bakıyordu.

"Bu bir rüya olmalı." diye düşündü, elini Hale'nin kızarmış yanağına götürürken.

Sanki avucu tam Hale'nin yüz hatlarına oturacak oranda yaratılmıştı, "Bu kadar mı bütün hissederdi bir insan karşısındaki bedenle? Şaşılacak şey." diye düşündü ve gülümsedi.

Hale gözleri kapalı şekilde başının ağırlığını Kerem'in eline bırakmıştı. Bir eliyle Kerem'in bileğini tutarken diğer eliyle kolunu sıvazlıyordu.

O an aslında yabancı olduğu bir evde, yabancı olduğu bir yatakta neredeyse çıplak bir halde kendini kendisini gözü kapalı Kerem'e bırakmışken, "Nasıl oluyor da kendimi hiç yabancı hissetmiyorum?" diye düşündü.

Minik bir tebessüm belirdi dudağında. Gözünü bir saniye bile Hale'den ayırmayan Kerem elbette bu tebessümü kaçırmadı ve elmacık kemiğiyle gözünün birleştiği yere kokulu bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"Gerçek yerimi sonunda bulmuş gibi hissediyorum diye düşünürsem çok mu erken hareket etmiş olurum?" diye kendi içinde hislerini ölçüp tartmaya başlamıştı Hale.

"Lütfen bu anı düşünerek mahvetmeyeyim. Şu an kendimi hep bu adamla, hep bu evde ve bu yataktaymış gibi rahat ve mutlu hissediyorum. Bu hissiyatı bana sağlayan adamdan başka hiçbir şey düşünmek istemiyorum." diyerek dizginlemeye çalıştı iç muhakemesini. 

Gözlerini açtı. Kerem'in yüzündeki elini indirip kucağına aldı. Kerem eliyle bacağını tuttu ve baş parmağıyla okşamaya başladı. Hale de iki eliyle Kerem'in diğer elini tuttu.

"Şimdi beraber kalkıp işe gitmemiz çok garip olacak." diyip gülümsedi Hale.

Kerem geri gülümseyerek "Hem garip, hem de çok şahane olacak. Aylar sonra ilk kez "acaba Hale benden önce gelmiş midir?" diye düşünerek girmeyeceğim o kapıdan içeri." diyip biraz utangaç bir tavırla güldü.

"Ah seni yerim. Bu kez gözlerim seni aramayacak içeri girdiğim gibi, çünkü bu gece gözümü seninle yumdum. Güne ise gözlerimi seninle açtım." dedi ve Hale de utanarak başını eğdi. Kerem çenesinden tutup gözlerine bakmasına sağladı. Dudağına ufak bir buse bıraktı. Hale devam etti, "Çok güzel... ve çok garip. Nasıl sihirli bir değnek değmiş gibi bir anda bu kadar değişim yaşadık, cidden inanamıyorum Kerem." dedi Hale.

"Çok bekledik güzelim benim." dedi Kerem, Hale'nin saçlarını okşarken.

Güzelim lafı ile içi kıpırdandı Hale'nin. Dizlerinin üzerine yükselip Kerem'in boynuna sarıldı, uzun uzun öptü o bayıldığı kokunun dağıldı boynu koklayarak.

Kerem yine kucağına çekti Hale'yi. Sıkıca sardı belinden. Hale öpmeyi kesip yanağını Kerem'in çıplak omzuna yasladı, Kerem'in de yaptığı gibi. O şekilde 1-2 dakika durdular. 

Hale, Kerem'in kulağına fısıldayarak "Artık kalkıp hazırlansak iyi olacak." dedi. Kerem ürperdiğini hissedip dudağını ısırdı. Ama haklıydı. İş bekliyordu ve hiçbir şey için aceleleri yoktu.

"Hadi o zaman, marş marş." diyerek kalçasına minik bir tokat attı Hale'nin. 

Hale iç çekerek Kerem'in kucağından indi. Dizlerinin üzerinde ilerleyip yataktan inerken Kerem, Hale'yi ve güzel vücudunu izliyordu. Hale arkası Kerem'e dönük bir şekilde yere eğilip yerdeki polar sabahlığını aldığında Kerem bakışlarını kaçırma gereksinimi hissetti, aksi halde bugün o işe gidemeyeceklerdi.


Polar sabahlığını giydi ve arkasına dönüp minik bir gülümseme yollayıp odadan çıktı Hale.


Misafir lavabosuna girip ardından kapıyı kapattığında bir süre kapıya yaslanıp durdu.

Derin bir iç çekti. Kerem'in kokusunu, bakışlarını, gülüşünü, öperken sergilediği o doyumsuz tavrını ve en önemlisi söylediği tüm o güzel şeyleri...

Evden bir an önce çıkmaları gerekiyordu o yüzden bunları düşünmeyi şimdilik erteledi. 

Kaldığı odadan havluları alıp banyoya geri dönüp şipşak bir duş almaya karar verdi.

Kerem, elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçip filtre kahve makinasını çalıştırıp kahvenin demlenmesini beklerken dolaptan çıkardığı zeytin ezmesi, hindi füme ve kaşar peyniri ile küçük sandviçler hazırladı.

Hale'nin kapısında gittiğinde kapının açık ve Hale'nin içeride olmadığını gördü. Banyodan gelen su seslerini de duyunca duşta olduğunu anladı. Gülümsedi. 

Bu Hale'nin kendi evinde aldığı ilk duştu. 

O arada giyineyim diye düşünerek odasına girdi ve dolaptan giyeceklerini çıkarttı.


Siyah pantolon ve üzerine lacivert gömleğini giydi. Kollarını kıvırıp parfüm sıkarken misafir banyosunun kapısı açıldı. 


"Hale?" diye seslendi, yatak odasında olduğunu belli etmek için. 

"Giyinip geliyorum!" diye geri seslendi. 

Hale'nin şu an tamamen çıplak olduğu düşüncesi bile içini bir hoş ediyordu.

"Tamam, bekliyorum." dedi ve saatini takıp ceketini de dolaptan alıp mutfağa doğru ilerledi. Mutfağa girmeden ceketini vestiyere astı.

Saati kontrol ettiğinde bir an önce çıkmaları gerektiği için termoslara kahve koyup sandviçleri de arabada yemek üzere saklama kabına yerleştirdi. 

Hale de üzerine siyah pantolon ve beyaz dökümlü gömleğini giyip; gold küpelerini, kolyesini ve saatini taktı. Parfüm sıkıp ardından hızlıca güneş kremi, maskara ve dudak nemlendiricisini yüzüne uygulayıp çantasını da bir şey unutma riskine karşı odayı son kez kolaçan edip odadan çıktı. 

Çantasını vestiyerin önüne koyup "Kerem, neredesin?" diye seslendi.

"Buradayım." dedi elinde termoslar ve saklama kabı ile mutfaktan çıkıp holde karşısına çıkarken.


İkisi de birbirlerini hemen bir süzdüler. 

Kerem elindekileri vestiyerin rafına koydu.


"Bunlar ne?" diye sordu Hale.

"Kahve ve sandviç. Kaşar peynir, hindi füme ve zeytin ezmeli. Zeytin çok seviyorsun o yüzden afiyetle yersin yolda diye düşündüm." 

Hale kafasını yana eğip gülümsedi "Hiçbir şeyi de kaçırmıyorsun bakıyorum..." dedi.

"Ama seni kaçırsaydım kendime çok kızardım." dedi Kerem gülerek.

Hale parmak ucunda yükselip Kerem'i dudağından öptü.

Ardından Kerem belinden sarmaladı Hale'yi. 

Elleriyle Hale'nin sırtını sıvazlarken eli nemli saçlarına geldi.

Saçlarıyla oynamaya başladı.

"E kurutmamışsın." dedi.

"Kurur ofise gidene kadar. Zaten geç kaldık burada cilveleşmeyi bırakamayıp." dedi panik bir halde.

"Ben anlamam, hasta olacaksın." dedi ve Hale'yi elinde tutarak yatak odasına doğru sürükledi.

"Nereye? Çıkmamız lazım Kerem hadi." diye diretti.

"Olmaz, gel bakayım sen." dedi Kerem tatlı-sert bir ses tonuyla.

Önde Kerem, arkasında Hale yatak odasına oradan da ebeveyn banyosuna girdikten sonra Kerem Hale'yi omuzlarından tutup önünde konuşlandırdı, ardından kurutma makinasını çalıştırıp Hale'nin saçlarını karıştırarak kuruttu.

Hale gülümseyerek aynadaki görüntülerine bakıyordu. 

Zihninde aşk rengi adlı parça çalarken, duygulu bir şekilde Kerem'in üzerine titreyişini takip etti.

Bir dakika kadar sonra Kerem kurutma makinasını yere bıraktı ve elleriyle Hale'nin saçlarını düzeltmeye çalıştı. Bir yandan Hale'de saçlarını düzeltmeye uğraşıyordu.

"Teşekkür ederim." dedi aynadan Kerem ile göz teması kurarak.

Kerem, Hale'nin gözlerine bakarak saçını öperken rica etmiş oldu.

Hale Kerem'e döndü ve "Artık çıkabiliriz değil mi?" dedi ve Kerem'in elinden tutup hole kadar çekiştirdi.

İkisi de yüzlerinde isteseler de engel olamadıkları bir gülümseme ile hareket etmeyi sürdürüyorlardı.

Ceketlerini giydiler. Hale, Kerem'in yakasını düzeltip eliyle toz silker gibi omzunu sıvazladı.

Kerem başını sallayarak teşekkür etti, eğilip Hale'nin yerdeki çantasını aldı. Hale ise vestiyerin rafındaki termosları ve saklama kabını aldı. 

Ayakkabılarını giyip kapı eşiğini önde Hale arkada Kerem olmak üzere geçtiler. Kerem kapıyı kilitledi. O sırada Hale asansörü kata çağırmıştı. 

Asansöre bindiler ve asansörün aşağı hareketi esnasında ayaklarına bakan Hale, "Resmen beraber yaşıyormuşuz gibi, beraber uyuduk-uyandık hazırlandık ve işe gidiyoruz. Şaka gibi, inanılmaz." diye düşündü.

Kerem de sessiz ve hareketsiz bir şekilde duruyordu.

"Yine mis gibi kokuyorsun." diyerek başını kaldırdı Hale.

"Öyle mi?" diye 'yine' demesine şaşırarak kaşlarını kaldırdı Kerem.

"Hıhım, benden de kaçmaz." derken cilvelenerek Kerem'e yaklaştı Hale. Çenesini Kerem'in omzuna yaslayıp yüzünü ona çevirdi. Kerem, tek eliyle Hale'yi belinden kavrayarak kendine daha da yaklaştırdı. gözlerine baktı ve usulca öpmeye başladı.  Tadına vara vara, doymak istercesine ama asla doyamayacağını bilerek... Hale dizlerinin bağı çözülecekmiş gibi hissederken Kerem'in dudaklarından ayrılmak istemiyordu. 

Asansör kapısının açılacağını işaret eden uyarı zili çalana kadar öpüşmeye devam ettiler. Ardından ikisi de kafaları karışmış ve yine şehvet hissi içinde birbirlerinden ayrıldı.

Bunca zaman beklemenin acısını her fırsatta birbirlerine temas ederek çıkartıyorlardı. Ne çekimdi ama! "Nasıl bunca zaman beklemişiz?" sorusunun kafa karışıklığıydı bu.

Asansörden direkt otopark katına inip arabaya bindiler. Senkronize bir şekilde konuşmadan anlaşarak yerleştiler, yolda kahve ve sandviç atıştırdılar. Müzik dinleyip sohbet ede ede şirketin yolunu tuttular.





22 Ocak 2022 Cumartesi

soğukkanlılık

 İçimde hiçbir zaman sevilemeyeceğim gerçeğinin farkında olmanın verdiği bir soğukkanlılık var. Nereden biliyorsun? Neden karamsar düşünüyorsun? Daha çok gençsin! deniyor. Nereden mi biliyorum? Çünkü bu gerçeğin yarattığı kalp sızıntısını ta derinden hissediyorum. 

Benim gözlerime şefkatle bakan bir çift göz hiç olmayacak, hissediyorum. Neden olsun? 

Şefkat sahibi bir çift göz neden beni seçsin? O gözlerin sahibinin kalbi beni neden bulsun?

Buldu diyelim, neyimi sevsin ki?

Göbeğimi mi? Kilolu olduğum için büyük ve biçimsiz olan yüzümü ve gıdımı mı? Akneli ve yağlı vücudumu mu? 

Kilo versem bunlar değişecek, neden kilo vermiyorum? Neden verdiklerimi misliyle geri alıyorum ve neden her seferinde vücudum daha da laçka bir hale geliyor?

Madem çözümün kilo vermek olduğunu biliyorum neden yapmıyorum?

Kilo verip de yine aynı kader üzerinde yürürsem yaşayacağım hayal kırıklığından mı korkuyorum?

Benim kalbimi kimse sarmalayıp ısıtmayacak, kimse sevgiyle ve şefkatle gözlerimin içine bakmayacak, kimse benim yanımda sıkılmak denen duygudan mahrum kalmayacak, kimse beni önceliği yapmayacak, yanımda ve benimle olmak için düzenlemeyecek gününü ya da hayatını. Ben kimim ki?

Başarılı değilim. 

YBS'de 1 dersten kaldım. CBS'de 2 dersten kaldım.

Güzel değilim.

Yalnızım, sevilmiyorum.

Arkadaşlarım benim duygu durumumu önemsemiyor. 

Sırtımı sıvazlayacak bir el yok.

Önceden anneme anlatırdım tüm üzüntülerimi ve kaygılarımı. Artık onu üzmek istemiyorum ayriyetten söyledikleri ruhuma tesir etmiyor. 

Sende sevileceksin diyorlar, hiç beklemediğin anda olacak diyorlar. 

İnanamıyorum.

Hayallerim vardı artık hiçbir detayını hatırlamıyorum, derinlere gömdüm o hayalleri çok derinlere.

Yenilerini de kuramıyorum zaten tekrar gömmekle uğraşmamak için.

Hiçbir hikayenin baş kahramanı değilim, herkesin hayatında bir figüranım. Herkesin ilişki başlangıcına-bitişine şahit olup heyecanlarını ya da üzüntülerini paylaşıp asla kendi sevincini-üzüntüsünü coşkuyla paylaşamayan biriyim.

Romantik komedilerdeki tutkulu aşk yaşayan başrolün en yakın arkadaşı rolündeki o silik kızım ben.

Alımlı erkekleri görüyorum. Diyorum ki tam benim istediğim gibi bir tip. Eli yüzü düzgün, güzel giyimli, uzun boylu, kalıplı.

Sonra diyorum ki, kızım bu çocuklar seni ne yapsın? 

Gülüyorum kendime içten içe, bu soruya asla cevap veremiyorum.

Yeni hayal kuramıyorum evet çünkü aşkı hiç hissedemedim, bir ilişki nasıl yaşanmalıdır sorusunun cevabını tüm arkadaşlarım bende arar, onlara çok da güzel ahkam keserim. Ama bir ilişki nasıl yaşanır hiç bilmiyorum, çünkü yaşamadım.

İnsan sevgisini nasıl belli eder, sevgiyle karşılaşınca ne yapar bilmiyorum. Ben sadece kaçıyorum.

Her ihtimalden avuçtan fırlayan balık gibi kaytarıyorum.

Başlamayan bir şey bitemez, bitmeyen şey de beni üzemez. Birisi beni üzmeden ben noktalayayım diyorum. Hiç kimseyi tanıyamıyorum bu yüzden ve kendimi de tanıtmıyorum. Kimsenin gözlerinin içine dolu dolu bakmıyorum ve bana da bakmalarına izin vermiyorum. Ben çünkü sevgi nedir bilmiyorum ve bilmediğim şeyden de korkuyorum.

Küçümsenecek bu konuda duyduğum üzüntü biliyorum. 

Lise boyunca hiç sevgilim olmadı, o zamanlar da üzülüyordum ama yine de çok başında olduğumu biliyordum.

Şimdi üniversitenin son yarısında bile değilken yine aynı durumu yaşıyorum. Hiç sevgilim olmadı üniversitedeyken de. 

Kendimi lanetlenmiş gibi hissediyorum. 2009'da her şey benim aleyhime olacak şekilde yeniden düzenlendi, değil mi?

O zamandan beri hiçbir şey yolunda gitmiyor.

2008'de, ilkokul 2. sınıfta beni seven bir çocuk vardı  Ali, sınıf arkadaşımdı. Neredeyse sevgili olacaktık. Ondan önce de bir sevgilim vardı. Adı Koray'dı. 

2009'dan sonra bir daha kimse sevmedi beni.

2009'dan sonra kilo aldım ve bir daha hiç zayıf bir insan olamadım.

2009'da yaşanan şey yüzünden psikolojik bir rahatsızlığın taşıyıcısı oldum. Bir meşale gibi hala elimde taşıyorum sanki. Ateşi eskisi kadar harlı değil ama, harlanmayacağının da garantisi yok. Serseri mayın gibi benimle her an.


Şerefsiz

 Öyle sağlam bir hayal kırıklığı oldu ki üzerine durup yazmamışım bile. İnanılmaz geldi şu an bunu fark etmek. Daha garip bir farkındalık va...