Hale ve Kerem yatakta yan yana oturur hale geldiklerinde her an zamanı geriye sarıp az önceki pozisyona geçebilecek gibi hissediyorlardı.
Kerem hala gerçekliğinden tam olarak emin olamadığı için şaşkınlıkla Hale'ye bakıyordu.
"Bu bir rüya olmalı." diye düşündü, elini Hale'nin kızarmış yanağına götürürken.
Sanki avucu tam Hale'nin yüz hatlarına oturacak oranda yaratılmıştı, "Bu kadar mı bütün hissederdi bir insan karşısındaki bedenle? Şaşılacak şey." diye düşündü ve gülümsedi.
Hale gözleri kapalı şekilde başının ağırlığını Kerem'in eline bırakmıştı. Bir eliyle Kerem'in bileğini tutarken diğer eliyle kolunu sıvazlıyordu.
O an aslında yabancı olduğu bir evde, yabancı olduğu bir yatakta neredeyse çıplak bir halde kendini kendisini gözü kapalı Kerem'e bırakmışken, "Nasıl oluyor da kendimi hiç yabancı hissetmiyorum?" diye düşündü.
Minik bir tebessüm belirdi dudağında. Gözünü bir saniye bile Hale'den ayırmayan Kerem elbette bu tebessümü kaçırmadı ve elmacık kemiğiyle gözünün birleştiği yere kokulu bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Gerçek yerimi sonunda bulmuş gibi hissediyorum diye düşünürsem çok mu erken hareket etmiş olurum?" diye kendi içinde hislerini ölçüp tartmaya başlamıştı Hale.
"Lütfen bu anı düşünerek mahvetmeyeyim. Şu an kendimi hep bu adamla, hep bu evde ve bu yataktaymış gibi rahat ve mutlu hissediyorum. Bu hissiyatı bana sağlayan adamdan başka hiçbir şey düşünmek istemiyorum." diyerek dizginlemeye çalıştı iç muhakemesini.
Gözlerini açtı. Kerem'in yüzündeki elini indirip kucağına aldı. Kerem eliyle bacağını tuttu ve baş parmağıyla okşamaya başladı. Hale de iki eliyle Kerem'in diğer elini tuttu.
"Şimdi beraber kalkıp işe gitmemiz çok garip olacak." diyip gülümsedi Hale.
Kerem geri gülümseyerek "Hem garip, hem de çok şahane olacak. Aylar sonra ilk kez "acaba Hale benden önce gelmiş midir?" diye düşünerek girmeyeceğim o kapıdan içeri." diyip biraz utangaç bir tavırla güldü.
"Ah seni yerim. Bu kez gözlerim seni aramayacak içeri girdiğim gibi, çünkü bu gece gözümü seninle yumdum. Güne ise gözlerimi seninle açtım." dedi ve Hale de utanarak başını eğdi. Kerem çenesinden tutup gözlerine bakmasına sağladı. Dudağına ufak bir buse bıraktı. Hale devam etti, "Çok güzel... ve çok garip. Nasıl sihirli bir değnek değmiş gibi bir anda bu kadar değişim yaşadık, cidden inanamıyorum Kerem." dedi Hale.
"Çok bekledik güzelim benim." dedi Kerem, Hale'nin saçlarını okşarken.
Güzelim lafı ile içi kıpırdandı Hale'nin. Dizlerinin üzerine yükselip Kerem'in boynuna sarıldı, uzun uzun öptü o bayıldığı kokunun dağıldı boynu koklayarak.
Kerem yine kucağına çekti Hale'yi. Sıkıca sardı belinden. Hale öpmeyi kesip yanağını Kerem'in çıplak omzuna yasladı, Kerem'in de yaptığı gibi. O şekilde 1-2 dakika durdular.
Hale, Kerem'in kulağına fısıldayarak "Artık kalkıp hazırlansak iyi olacak." dedi. Kerem ürperdiğini hissedip dudağını ısırdı. Ama haklıydı. İş bekliyordu ve hiçbir şey için aceleleri yoktu.
"Hadi o zaman, marş marş." diyerek kalçasına minik bir tokat attı Hale'nin.
Hale iç çekerek Kerem'in kucağından indi. Dizlerinin üzerinde ilerleyip yataktan inerken Kerem, Hale'yi ve güzel vücudunu izliyordu. Hale arkası Kerem'e dönük bir şekilde yere eğilip yerdeki polar sabahlığını aldığında Kerem bakışlarını kaçırma gereksinimi hissetti, aksi halde bugün o işe gidemeyeceklerdi.
Polar sabahlığını giydi ve arkasına dönüp minik bir gülümseme yollayıp odadan çıktı Hale.
Misafir lavabosuna girip ardından kapıyı kapattığında bir süre kapıya yaslanıp durdu.
Derin bir iç çekti. Kerem'in kokusunu, bakışlarını, gülüşünü, öperken sergilediği o doyumsuz tavrını ve en önemlisi söylediği tüm o güzel şeyleri...
Evden bir an önce çıkmaları gerekiyordu o yüzden bunları düşünmeyi şimdilik erteledi.
Kaldığı odadan havluları alıp banyoya geri dönüp şipşak bir duş almaya karar verdi.
Kerem, elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçip filtre kahve makinasını çalıştırıp kahvenin demlenmesini beklerken dolaptan çıkardığı zeytin ezmesi, hindi füme ve kaşar peyniri ile küçük sandviçler hazırladı.
Hale'nin kapısında gittiğinde kapının açık ve Hale'nin içeride olmadığını gördü. Banyodan gelen su seslerini de duyunca duşta olduğunu anladı. Gülümsedi.
Bu Hale'nin kendi evinde aldığı ilk duştu.
O arada giyineyim diye düşünerek odasına girdi ve dolaptan giyeceklerini çıkarttı.
Siyah pantolon ve üzerine lacivert gömleğini giydi. Kollarını kıvırıp parfüm sıkarken misafir banyosunun kapısı açıldı.
"Hale?" diye seslendi, yatak odasında olduğunu belli etmek için.
"Giyinip geliyorum!" diye geri seslendi.
Hale'nin şu an tamamen çıplak olduğu düşüncesi bile içini bir hoş ediyordu.
"Tamam, bekliyorum." dedi ve saatini takıp ceketini de dolaptan alıp mutfağa doğru ilerledi. Mutfağa girmeden ceketini vestiyere astı.
Saati kontrol ettiğinde bir an önce çıkmaları gerektiği için termoslara kahve koyup sandviçleri de arabada yemek üzere saklama kabına yerleştirdi.
Hale de üzerine siyah pantolon ve beyaz dökümlü gömleğini giyip; gold küpelerini, kolyesini ve saatini taktı. Parfüm sıkıp ardından hızlıca güneş kremi, maskara ve dudak nemlendiricisini yüzüne uygulayıp çantasını da bir şey unutma riskine karşı odayı son kez kolaçan edip odadan çıktı.
Çantasını vestiyerin önüne koyup "Kerem, neredesin?" diye seslendi.
"Buradayım." dedi elinde termoslar ve saklama kabı ile mutfaktan çıkıp holde karşısına çıkarken.
İkisi de birbirlerini hemen bir süzdüler.
Kerem elindekileri vestiyerin rafına koydu.
"Bunlar ne?" diye sordu Hale.
"Kahve ve sandviç. Kaşar peynir, hindi füme ve zeytin ezmeli. Zeytin çok seviyorsun o yüzden afiyetle yersin yolda diye düşündüm."
Hale kafasını yana eğip gülümsedi "Hiçbir şeyi de kaçırmıyorsun bakıyorum..." dedi.
"Ama seni kaçırsaydım kendime çok kızardım." dedi Kerem gülerek.
Hale parmak ucunda yükselip Kerem'i dudağından öptü.
Ardından Kerem belinden sarmaladı Hale'yi.
Elleriyle Hale'nin sırtını sıvazlarken eli nemli saçlarına geldi.
Saçlarıyla oynamaya başladı.
"E kurutmamışsın." dedi.
"Kurur ofise gidene kadar. Zaten geç kaldık burada cilveleşmeyi bırakamayıp." dedi panik bir halde.
"Ben anlamam, hasta olacaksın." dedi ve Hale'yi elinde tutarak yatak odasına doğru sürükledi.
"Nereye? Çıkmamız lazım Kerem hadi." diye diretti.
"Olmaz, gel bakayım sen." dedi Kerem tatlı-sert bir ses tonuyla.
Önde Kerem, arkasında Hale yatak odasına oradan da ebeveyn banyosuna girdikten sonra Kerem Hale'yi omuzlarından tutup önünde konuşlandırdı, ardından kurutma makinasını çalıştırıp Hale'nin saçlarını karıştırarak kuruttu.
Hale gülümseyerek aynadaki görüntülerine bakıyordu.
Zihninde aşk rengi adlı parça çalarken, duygulu bir şekilde Kerem'in üzerine titreyişini takip etti.
Bir dakika kadar sonra Kerem kurutma makinasını yere bıraktı ve elleriyle Hale'nin saçlarını düzeltmeye çalıştı. Bir yandan Hale'de saçlarını düzeltmeye uğraşıyordu.
"Teşekkür ederim." dedi aynadan Kerem ile göz teması kurarak.
Kerem, Hale'nin gözlerine bakarak saçını öperken rica etmiş oldu.
Hale Kerem'e döndü ve "Artık çıkabiliriz değil mi?" dedi ve Kerem'in elinden tutup hole kadar çekiştirdi.
İkisi de yüzlerinde isteseler de engel olamadıkları bir gülümseme ile hareket etmeyi sürdürüyorlardı.
Ceketlerini giydiler. Hale, Kerem'in yakasını düzeltip eliyle toz silker gibi omzunu sıvazladı.
Kerem başını sallayarak teşekkür etti, eğilip Hale'nin yerdeki çantasını aldı. Hale ise vestiyerin rafındaki termosları ve saklama kabını aldı.
Ayakkabılarını giyip kapı eşiğini önde Hale arkada Kerem olmak üzere geçtiler. Kerem kapıyı kilitledi. O sırada Hale asansörü kata çağırmıştı.
Asansöre bindiler ve asansörün aşağı hareketi esnasında ayaklarına bakan Hale, "Resmen beraber yaşıyormuşuz gibi, beraber uyuduk-uyandık hazırlandık ve işe gidiyoruz. Şaka gibi, inanılmaz." diye düşündü.
Kerem de sessiz ve hareketsiz bir şekilde duruyordu.
"Yine mis gibi kokuyorsun." diyerek başını kaldırdı Hale.
"Öyle mi?" diye 'yine' demesine şaşırarak kaşlarını kaldırdı Kerem.
"Hıhım, benden de kaçmaz." derken cilvelenerek Kerem'e yaklaştı Hale. Çenesini Kerem'in omzuna yaslayıp yüzünü ona çevirdi. Kerem, tek eliyle Hale'yi belinden kavrayarak kendine daha da yaklaştırdı. gözlerine baktı ve usulca öpmeye başladı. Tadına vara vara, doymak istercesine ama asla doyamayacağını bilerek... Hale dizlerinin bağı çözülecekmiş gibi hissederken Kerem'in dudaklarından ayrılmak istemiyordu.
Asansör kapısının açılacağını işaret eden uyarı zili çalana kadar öpüşmeye devam ettiler. Ardından ikisi de kafaları karışmış ve yine şehvet hissi içinde birbirlerinden ayrıldı.
Bunca zaman beklemenin acısını her fırsatta birbirlerine temas ederek çıkartıyorlardı. Ne çekimdi ama! "Nasıl bunca zaman beklemişiz?" sorusunun kafa karışıklığıydı bu.
Asansörden direkt otopark katına inip arabaya bindiler. Senkronize bir şekilde konuşmadan anlaşarak yerleştiler, yolda kahve ve sandviç atıştırdılar. Müzik dinleyip sohbet ede ede şirketin yolunu tuttular.