25 Ağustos 2021 Çarşamba

İçin l 4.Bölüm (Yatak)

 Hale gözlerini kırpıştırarak görüşündeki bulanıklığı gidermeye çalışıyordu. Ama göz kapakları öyle ağırdı ki, onlara güç uygulayıp açılmaya zorlamak hiç istemiyordu. Sanki yattığı yatak bulutlardan yapılmıştı, öyle rahat öyle sarmalayıcıydı ki... Sanki etrafında onu üşüme ihtimalinden bile korumaya çalışan bir sürü sıcak su torbası vardı, kuluçkaya konmuş bir yumurta gibi hissediyordu kendini, tek yapması gereken olduğu yerde kıpırdamadan durmaktı ona kalsa. Ve sanki, yattığı yerde en rahatlatıcı kokuların tütsüleri yakılmış gibiydi. Burnunda hissettiği bu koku her neyse ona müthiş bir dinginlik veriyordu. 

Hale gözünü son bir kuvvetle kırptı ve açtığında görüşü netleşmişti. 

Burası Kerem'in eviydi. Ona kendini sarmalanmış hissettiren şey yattığı yatağın rahatlığı değil Kerem'in kolları, onu üşüme ihtimalinden koruyan bir sürü sıcak su torbası değil Kerem'in ona bitişik olan gövdesi, ona dinginlik veren şey harika kokular yayan bir tütsü değil de Kerem'in kokusuydu.

Dün gece neler olmuştu öyle! 

Misafir odasındaki yatakta tek başına yatıyor olmadığın verdiği sıkıntıya dayanamayıp kendini gerçekten Kerem'in kollarına atmıştı! Konu aslında tek başına yatıyor olmaktan ziyade, tüm gece Kerem ile bir arada olup, onun yanından ayrıldığında bile aklından Kerem'in çıkmamış olmasıydı. Uyumak için bile ayrı düşmek istememişti işte. Bu duyguyla ilk kez karşılaşmıyordu elbette. Ama diğer tüm o zamanlarda Kerem'e ulaşmak için yollar kat etmesi gerekiyordu ki bunları yapana kadar mantığını devreye sokup yapacağı şeyden vazgeçmesi için yeterince zamanı olacaktı.

'İyi ki bu kadar yakındık, iyi ki o kadar kısa sürede bedenlerimiz yan yana gelebilecek konumdaydı ki mantığımı devreye sokamadım.' diye düşündü Hale.

İlk kez mantığını değil de duygularını dinlediği için pişmanlık duymuyordu. Çünkü kalbi sezmişti Kerem'in gözlerinden kendi gözlerine lazer gibi işlenen aşkı. Anlık bir göz teması bile yetiyordu Hale'nin kalbinde bir sızı hissetmesi için. 

O misafir odasından çıkıp Kerem'in yatak odasına hatta yatağına girene kadar deli gibi korkuyordu.

Kerem'den gelebilecek olası bir "Ne yapıyorsun Hale?" sorusu, onun o gece o evi utanç içinde terk etmesine sebep olabilirdi.

Hale, tüm o hareketleri koca bir belirsizlik içinde sürdürürken Kerem'in gözlerindeki parıltıyı şu an hatırladığında bile memnun oluyordu. Heyecan içindeydi Kerem dün gece, nefesini tutmuş ve neredeyse gözünü bile kırpmadan kendisini izler vaziyetteydi. Kalbi bu kez doğru sezmişti işte. Kalbi bu kez doğru adamı.. seçmiş miydi?

Hale gözlerini belini saran kola indirdi. Elini o kolun üzerine koyup parmağıyla okşadı. Boynunun altında Kerem'in diğer kolu vardı.

'Yazık olacak adama... Allah bilir ne kadar ağrıyacak kolu.' diye düşündü Hale. 

Kerem, Hale'yi tam anlamıyla sarmalar vaziyetteydi. Tek vücut gibilerdi adeta, iki koluyla birden Hale'ye tutunmuş ve sabaha kadar bırakmamıştı. Şaşılacak şeydi doğrusu!

Hale kafasını hafifçe arkaya doğru çevirince kulağı Kerem'in burnuna değdi. 

Kulağından önce saçları temas ettiği için Kerem huylanmıştı. Gözlerini açmadan önce kaşları çatıldı, zihnini uyandırmaya uğraşıyordu. İlk önce burnuna dün akşamdan tanık olan çocuksu saç kokusu geldi. Ardından ön bedenine boydan boya değen bir vücut.. Hale'nin vücudu. Sonrasındaysa Hale'nin boynunun altında kalan kolunun acısı. Gözlerini açtı. 

Hale'nin boynunun altından geçirdiği kolunun uyuşmuşluğunu hissetti. Kolunu oynatınca hafif bir karıncalanma başladı. Diğer eliyle Hale'nin kolunu sıvazladı. 

"Günaydın" dedi henüz açılmamış sesiyle, Hale'nin kulağının arkasına bir öpücük kondurdu. 

"Günaydın" diyerek bedenini Kerem'e döndürdü Hale. Biraz doğruldu ve boynunun altında kolu kalan Kerem'i bu acıdan kurtarmak için kolunun tutarak aralarına çekti.

Hale, Kerem'in koluna küçük masaj hareketleri yaparak kan akışı sağlamaya çalışıyordu. Böylece sinir ettiğine emin olduğu karıncalanma hissi çabucak geçecekti.

"Çok karıncalanıyor mu?" diye sordu Hale.

"Biraz, ama olsun."

"Keşke düzeltseydin kolunu, 2 dakika kadar daha kullanamayacaksın şimdi kolunu." diyip güldü.

"Fazlasıyla değer bence." diyip Hale'nin şakağını koklayarak öptü Kerem.

"Seni yesem mi acaba?" diyerek Kerem'in üzerine atıldı Hale.

İki kolunu Kerem'in boynuna dolayıp üst gövdesini onun üzerine sürüdü. Sonra kafasını Kerem'in boynuna gömüp kokulu uzun bir öpücük kondurdu.

Ne güzel bir sabah! diye düşündü Kerem. 

Hale'nin saçlarını usulca bir yanda toplayıp o da aynı yere güzel bir öpücük kondurdu.

"Sen beni yesen, ben de seni yesem. Ama hiç bitirmesek birbirimizi." dedi Kerem. 

Hale boynunu doğrultup Kerem'in gözlerinin içine baktı. Elini Kerem'in yanağına getirip sakallarıyla oynarken "Bitirmeyiz bence, şimdi ben seni yiyince beslenmiş oluyorum, sen de beni yedikçe beslenmiş oluyorsun. Birbirimizden beslenip daha da çoğalıyoruz yani. Anladın mı?" diyip güldü. 

"Hıhım, çok iyi anladım. Gel bakayım." dedi Kerem kısık bakışları ve puslu sesiyle. 

Hale'nin ensesinden tutup kendine yaklaştırdı. Dudakları birleşti. Hale gülümseyince dudakları gerildi. Kerem durdu. 

Rüya mı görüyorum yoksa gerçek mi? diye düşündü Hale. Gerçek olduğuna emin olması için bir atılım yapması gerekiyordu. 

Kerem'in dudaklarına yaklaştı ve alt dudağını emdi. Bu biraz kritik bir hareket olmuştu gerçekten de...

Kerem, Hale'yi çekiştirdi ve alt bedeniyle de üzerine çıkmasını sağladı. İki bacağını yanlara açar vaziyette Kerem'in kucağında ama üst bedeniyle ona yapışıktı Hale.

Birbirlerini öpmeye devam ettiler.

Kerem'in eli Hale'nin sırtını sıvazlar vaziyetteydi. Hale'nin kalçalarına kadar inen tişört toplanmıştı. Kerem elini biraz daha aşağıya indirdi ve Hale'nin tişörtün bittiği yeri hissetti, ardından Hale'nin sıcak teni ve külot ipi değdi eline. Hale nefes nefese kendini çekti. Kerem'in kucağındayken kendini doğrulttu. 

Kerem yanlış bir şey mi yaptım acaba? diye düşünüyordu. Tutamamıştı kendini, Hale'nin sihrine kapılmıştı. Umarım bu onu benden itmez diye düşündü.

Hale gözlerini Kerem'den ayırmadan el yordamıyla tişörtünün uçlarından kavradı ve yavaşça kaldırmaya başladı. Önce karnı, sonra beli, ardından göğüsleri Kerem'in gözünün önüne serildi. Kerem anında doğruldu ve Hale'nin o tişörtü olabildiğince hızlı kafasından fırlatıp atması için atıldı.

Saçları birbirine karışmıştı Hale'nin. Ne yaptığını bilmiyordu, ama yapmak istiyordu.

Kerem okşayarak Hale'nin saçlarını düzeltti.

Hale, Kerem'in omuzlarını okşamaya başlayarak ellerini ensesinde birleştirdi ve Kerem'i öpmeye devam etti. 

Kerem kucağında yarı çıplak oturan kadının büyüleyici görüntüsü, kokusu ve teni karşısında delirecek gibi hissettiriyordu. Hale'nin gövdesine sıkıca sarılarak kendine yapıştırdı. Sırtını, belini ardından da kalçasını kavradı.

Hale oturduğu kucaktaki hareketlenmeyi hissetmişti. İç çekti ve dudağını ısırdı. Yavaşça gözlerini açıp Kerem'e baktı.

Karşısında yanakları kızarmış, saçları dağınık ve inanılmaz çekici bir adam gördü. 

"Sen fazla giyinik değil misin? Biraz da sıcaklamış gibisin sanki?" dedi Hale.

Kerem'in tişörtünü çekiştirmeye başladı.

"İkisine de evet, fena halde evet." dedi ve tişörtün çıkmasını beklemeden Hale'nin çenesine, yanağına, dudağına öpücükler kondurmaya devam etti Kerem.

Hale kıkırdayarak kendini yatağa doğru sırt üstü attı. Kerem dizlerinin üzerinde yükselip tişörtünü fırlatıp attı. Bir anlığına durup yatağında, gözlerinin önünde yalnızca ufacık bez parçalarıyla örtülü olan kadına baktı.

Hale Kerem rahatça yerleşebilsin diye bacaklarını aralamıştı. Kerem hemen yerini buldu Hale ise kollarıyla onu sarmaladı.

Birbirlerini bir süre daha sevdiler, öptüler. Hale yarı açık gözleriyle duvardaki saate baktı. Mesaiye yalnızca 40 dakika vardı.

Kerem kendisinin göğüslerinin yukarılarını öpmekle meşguldü.

"Kerem." diye seslendi.

"Hımm?" 

"İşe geç kalacağız."

Bana ne dercesine boğuk bir iniltiyle karşılık verdi.

"Kerem hadi, sonra şey yaparız, telafi ederiz."

Kerem bıkkın bir nefes verip kafasını yan çevirip Hale'nin göğsüne yasladı.

"Gerçekten şimdi şu pozisyondan kalkıp işe mi gideceğiz?"

Hale kıkırdadı.

"Ne derler bilirsin, sabreden derviş..."

"Erdim muradıma. Dün gece kalbinin bende olduğunu öğrendiğimde." diyip Hale'nin boynuna bir öpücük kondurdu.

"Devamına da sonra diyelim o zaman." dedi Hale.

18 Temmuz 2021 Pazar

isterdim yeniden doğmak ya da hepten yok olmak.

 Aşka karşı bu kadar büyük merak besleyip aşktan bu kadar kaçmak... bu alışılagelmiş bir davranış kalıbı mı yoksa bana mı özgü? 


Sevilmeye çok ihtiyaç duyuyorum ama aynı zamanda ufak bir sevgi kırıntısına dahi denk geldiğimde anında vın turizm, hemen ortadan kayboluyorum. Kim bilir kaç potansiyel ilişkimi manipüle ettim böyle...


Bir ilişki içinde olmak bana korkutucu geliyor. Biriyle devamlı iletişim halinde olmak, hem de sıkılmadan! Mümkün mü bu?

Ben konuşmaya başlayıp beni heyecanlandırdığını hissettiğim bir erkekle maksimum 3 gün kesintisiz konuşabiliyorum. Sonrası daha önce de dediğim gibi vın turizm. Ama galiba işlerin düzenli ilerlediği izlenimini edindiğimde kontrolsüzce geri çekiliyorum. Bu bir tür içgüdü. Ben buna alışığım, aksi bana keşfedilecek yeni uçsuz bucaksız bir dağ gibi geliyor. Çünkü çok uzun yıllardır yalnızım. Aslında hep yalnızdım. 

2017 yazında ilk ve son sevgilimle ilişkimiz bitmişti. 2017 Ağustos. Sınav senemin hemen başı. Sebebi başlangıçta şiddetli geçimsizlik gibi gözükse de altında başka bir bit yeniği varmış. Aldatıyormuş beni. Ayrılıktan bir süre sonra öğrendim bunu. İlişkimiz bittiğinde kuş gibi rahatlamış ve tüm o gereksiz gerginliklerden, kısıtlama ve kısıtlanma savaşından kurtulmuştum. Ama aldatıldığımı öğrendiğim anda hissetmiştim acıyı. İlişkinin bitişi değil de ona yetememiş olma düşüncesi bana kendimi kötü hissettirmişti. "Neyim yetmedi?" diye düşünmüştüm. Yeterince güzel mi değildim? Yeterince zeki ya da kültürlü? Neyim eksikti? 

Bu düşünceler o zamana kadar hayatımın farklı alanlarında zaten ortaya çıkmıştı. Sınıf içi başarı, aile içi sevilme, arkadaşlar arası popülarite, platonik aşklar ve şimdi de aldatılmanın ardından tekrar bu sorularla yüzleşmek zorunda kalmıştım.

Ne acı.

Bu sorular o andan sonra da peşimi bırakmadı. Sağ olsun hayat karşıma bana hep bu soruları sordurtacak adamları çıkarttı. 

Eski sevgilisini unutamayanları ama kendi ayağıyla benden aşk dilenenler, benden hoşlanan ama yeterince işveli bulmadığı için vazgeçenleri, aşk değil sevişmeyi isteyenleri sundu önüme.


Eski sevgilisini unutturamadım demek ki yetersizim.

Güzelim ama yeterince esprili ve konuşkan olamadım ve çocuğun ilgisini koruyamadım demek ki yetersizim.

Bir erkek beni sevmeye değil yalnızca yatağa atmaya layık görüyor demek ki yetersizim.


Her yaşanan bende "yetersizim" düşüncesini besledi.

Bu düzeltilmesi gereken bir şey biliyorum.

Ama nasıl düzelir bilmiyorum. Düzeltmeden hayatıma doğru insanı çekemeyeceğimi de biliyorum.

Bazen düşünüyorum da, acaba doğru insan tarafından sevilirsem mi aşarım bu yanlış düşünce kalıplarını? Sonra hayır, diyorum. Yanlış düşüncelerle doğru insanı hayatına çekemezsin ki.

Sen kendi yanlış düşünce kalıplarını kendin değiştirmelisin, karman çorman bir zihinde yeni insanları ne kadar iyi ağırlayabilirsin zaten?

Yine de soru aynı, NASIL?


Ben istemez miyim korkmadan sevilmek? Korkmadan sevmek? Birinin yanında tamamen kendim olabilmek? Birini sevip onunla hem sevgili hem en iyi arkadaşlar olmak? Bunlar benim asla başıma gelmeyeceğine yıllardır kendimi inandırdığım şeyler. Ama yine de olsun istiyorum.

İsteyerek başıma gelmeyeceğine inandırmadım kendimi. Yaşananlar beni buna itti.

Ben özgürce sevip sevilmek istiyorum.

Jack London'ın dediği gibi; "Konuşmak değil, sevmek istiyorum."

6 Haziran 2021 Pazar

İçin l 3.Bölüm (Ev)

Sonunda o sessiz ama bir o kadar da heyecanlı düşleri içinde barındıran yol sona ermişti. Kerem, arabayı rezidansın kapalı otoparkına sürdü. Hale o ana kadar az önce gördüğü şehrin en yüksek rezidanslarından birinde Kerem'in yaşadığını bilmiyordu. İçinden 'Yakışır..' diye düşündü.
Rezidans dışarıdan bakıldığında Kerem'in o yalnız kurt imajına uyuyordu sanki. Siyah bir kule, dışı tamamen camlarla kaplı. 
Resmi, mesafeli ama karizmatik bir görünüm. Tıpkı Kerem gibi.
Kerem arabayı durdurdu ve Hale'ye bakıp, "Hadi bakalım, geldik." dedi.
Hale, Kerem'in ceketini düzeltip eline aldı ve arabadan indi. Kerem'in inip arka koltuktan çantasını almasını bekledi. Kerem yavaşça gidecekleri yöne rehberlik edercesine yürürken onun yanında yürümeye başladı. 

"Güzel rezidans, dışarıdan epey soğuk duruyor ama." dedi Hale.

"Her şeyin dış görünüşüne aldanmamak lazım." dedi Kerem.

Bu cümlede hem kendinden hem Hale'den bir pay çıkartmıştı.

Dünyanın en neşeli, en ilgiyi kaldırabilecek bir kadınken Hale, içinde hem bir hüzün taşıyor hem de gelen çoğu ilgiye duyarsızdı.

Dünyanın en mesafeli, en soğuk adamı gibi gözükürken kendisi, içinde bir kadını sevgisiyle besleme ve kendini birine adama arzusu duyuyordu. 

"Bu sözün altına imzamı atarım." deyip güldü Hale.

Otoparkta, rezidansın içine bağlanan bir asansör bulunuyordu. Asansöre bindiler ve Kerem yirmi dördüncü katın düğmesine bastı. 

Yüksekteki evleri severdi Hale, telaşlı şehir kalabalığını bir oyun kurucu gibi izleyip her şeyin ne kadar da anlamsız, ne kadar da gelip geçici olduğunu anımsamak ona iyi hissettirirdi. 
Kerem asansörün yan cephesine sırtını yasladı ve Hale'ye baktı. Hale, Kerem'e döndü ve asansörün Kerem'in yaslandığı cephesine bitişik olan cephesine sağ omzunu yasladı. Elindeki ceketin tozunu alırcasına diğer eliyle dokundu. Kerem, Hale'nin eline baktı. Bu hareketi hoşuna gitmişti. Sonuçta Hale'nin elindeki kendi ceketiydi ve o hiç çekinmeden bu cekete dokunuyordu. Samimiydi. 

Ardından Hale kafasını kaldırdı ve Kerem ile göz göze geldiler. İkisi de gülümsedi,

"Arabada ceketi çıkartınca hafif kırışmış gibi geldi gözüme ama elimle düzelttim. Evde de askıya asarsan mis gibi olur." dedi Hale. 

"Aynen asarım, zaten ütüden nefret ediyorum." dedi Kerem.

Hale, "A-a buna şaşırdım işte." 

"Neden?" diye sordu Kerem.

"Kimsenin ilgi duymadığı şeyleri büyük şevkle yapan bir yapın olduğunu düşünüyorum. Şirkette herkes bug çözmekten kaçarken sen tüm buglara kucak açıyorsun mesela. Bu sadece bir örnek." dedi ve gözlerini kısıp işaret parmağını "bir" anlamında kaldırdı. 

Bu sevimli jest ve mimikleri hoşuna gidiyordu Kerem'in, aynı zamanda kendisiyle ilgili detayları fark etmiş olması da.

"Yani, herkesin ilgi duyup başaramadığı şeyleri gerçekleştirmeyi de severim aslında." dedi Kerem.

Hale bu cevap karşısında tek kaşını kaldırdı.

"Mesela?" diye sordu.

Bu 'herkesin ilgi duyup başaramadığı şeyler' neydi acaba? Bir kadını tavlamak da bunlardan birisi miydi acaba?

Hale, şirketteki erkeklerin ilgisini çektiğini biliyordu. Haliyle ortamda konuşulduğunun da sinyallerini ve haberlerini alıyordu. Kerem bunlardan haberdar olup kendisine sırf "başarılacak bir hedef" gözüyle bakıyor olabilir miydi? Hale bu düşünceyi derhal kafasından kovdu.

Kerem'i bir yıl içerisinde az çok tanımıştı. Yaklaşımındaki farklılıkları ve incelikleri gözlemlemişti. Artık güvenmek istiyordu. Yıllardır süre gelen herkese şüpheci yaklaşan tutumu yüzünden kalbi, zihni ve ruhu yorulmuştu. Artık birine güvenmek ve kendisini onun kollarına gönül rahatlığıyla bırakmak istiyordu. Bu kişi Kerem olabilir miydi? Olacak mıydı? Bunu düşündüğü zamanlar olmuştu. Ama yine, yıllar içinde üzerine yapışan bir savunma mekanizması haline gelen hayal kurmama ve beklentiye girmeme tavrı yüzünden bu fikri detaylandırmamıştı zihninde.

Kerem minik bir kahkaha attı.

"Ne mesela? Aklından ne tilkiler geçti iki saniyede?" dedi şakacı bir tavırla.

Hale umursamıyormuş gibi omuz silkti.

"Ne tilkisi geçecek canım. Öyle merak ettim yani belki ilginç bir spor falandır diye."

Sonra Kerem'i inandırabildiğini umarak gözlerine baktı.

Kerem inanmış kafasını salladı.

"Anladım.." dedi kelimeyi uzatarak. "Yani mesela, üniversite bittiğinde herkesin yurt dışına açılmak gibi bir merakı olur ama ne parası ne de cesareti olmadığından pek çoğu gerçekleştiremez ya,  benim param yoktu ama cesaretim vardı ve bunu kalıcı olmasa da bir süreliğine gerçekleştirdim." 

Hale'nin ilgisini çekmişti bu konu. "Öyle mi? Neler yaptın, nereye gittin? Anlatsana." dedi peşi sıra sorular yağdırarak.

Kerem asansörün göstergesine baktı. O anda kata geldiklerini belirten zil sesi duyuldu.

"Anlatırım. Eve girelim, sıcak bir şeyler içerken konuşuruz. Uykun var mı?" diye sordu Kerem.

"Pek sayılmaz. Bir süre maceralarını dinleyebilirim yani." dedi Hale.

Asansör kapısı aralandı ve ikisi peş peşe kata adım attılar.

"Süper." diye yanıtladı Kerem. 

Cebinden anahtar çıkartıp kapıya yerleştirirken kendi kendine gülümsedi Kerem, Hale ise heyecandan ayağıyla ritim tutuyordu. 

Kapıyı açıp Hale'ye geçmesi için izin verdi, 

"Gir lütfen." dedi.

Hale başını salladı ve Kerem'e teğet bir biçimde eve adım attı. Ardından Kerem içeri girdi ve lambayı açmak için elini duvardaki düğmeye götürdü. 

İçerisi aydınlanınca Hale etrafa kısa bir bakış atarak fikir edinmeye çalıştı.

Bulundukları yerden oturma odası ve diğer odaların yalnızca kapısı gözüküyordu. Bir de holde ilk anda karşılayan boydan bir ayna ve vestiyer. 

Temiz kokan, temiz gözüken, koyu rengin hakim olduğu ve az aksesuarın bulunduğu ama güzel dekore edilmiş bir ev izlenimi almıştı.

Hiç bekar bir erkeğin tek başına yaşadığı bir eve benzemiyordu. Bu da ne demekse işte! 

Kerem karşıdaki aynada arkalı önlü ama neredeyse yan yana duran iki bedene bakıyordu. 

"Hoş geldin." dedi puslu bir sesle.

O sırada Hale etraftan gözlerini çekip aynaya baktı. Şimdi o da aynı şeyi görüyor, aynı duyguları hissediyordu.

Gülümsedi.

"Hoş buldum." dedi ve kafasını yan çevirip Kerem'e baktı.

'Ona tam şu anda, burada kollarımı sarsam ve öpsem ne olur?' diye düşündü Kerem.

'Her şey konuşulmuş ve net olsaydı şu an burada seni öperdim.' diye içinden geçirdi Hale, Kerem'in gözlerine bakarken. 

Önüne döndü ve ayakkabılarına baktı. 

"Çıkartıyoruz değil mi?" diye sordu kafasıyla ayakkabıları işaret ederken.

"Ha, evet lütfen. Sana terlik vereyim." dedi Kerem ve vestiyerin kapağını kaydırıp en küçük görünen terliği  çıkartıp Hale'nin önüne bıraktı.

"Daha küçük bir terlik yok kusura bakma." deyip güldü.

Hale içinden, 'Ne kusuruna bakacağım canım, eve düzenli gelen giden kadın yok demek ki.' diye düşündü.

"Hiç önemli değil, benim ayaklarım da minicik değil zaten dedi ve terlik giymiş ayağını hafif yerden kaldırıp salladı.

Kerem güldü.

"Ne içersin? Çok güzel ithal kahvem var, uykunu açmazsa tavsiye ederim." dedi.

"Benim uykumu hiçbir şey açamaz. Sek ver kahveyi ustam." dedi Hale. Git gide daha rahat hissetmesi kendisini de Kerem'i de şaşırtıyordu. 

"Eh içerken Sıla'dan 'Vur Kadehi Ustam' da açarsın sen şimdi." deyip takıldı Kerem.

"Yok onun yeri rakı masasıdır. Onu rakı içerken dinleriz." dedi Hale.

"Sen zaman söyle, ayarlarız." dedi Kerem memnuniyetle. 

Bir anlık ve düşünmeden söylenmiş bir sözdü. Zorla plan yaptırmış gibi hissedip kendine sinirlendi Hale.

"Lafın gelişi dedim." dedi Hale, Kerem'in yüzü düşer gibi olunca da  "ama ayarlayalım tabii, güzel olur." 

Üzerine tüy dikmişti şimdi de. O haliyle bıraksa daha iyi olurdu.
Ama hevesli gibi görünmesine gerek yoktu.

Kerem elinde Hale'nin çantasıyla, misafir odasının yolunu tuttu.

"Bu odada yatarsın çarşaflar yeni değiştirildi. İstersen benim yerime de yatabilirsin ben buraya geçerim." dedi Kerem.

"A-a yok canım niye seni yerinden edeyim? Sen hiç rahatını bozma, kanepede de yatarım ben sorun olmaz." dedi Hale.

Birlikte misafir odasına girdiler, Kerem çantayı kapının yanına bıraktı. 

Odada bir kişilik bir yatak, küçük bir gardırop ve boş duvarları değerlendirmek için asma raflar ile minimal tablolar vardı. Evin gördüğü kısmı gibi yine koyu renk hakimdi bu odaya da. 

"Sevimli bir odaymış. Teşekkür ederim." dedi Hale.

"Dolabın içinde boş askı var, kırışacak bir kıyafetin varsa kullan lütfen. Duş almak falan istersen yine havlu ve bornoz da dolapta. Bu arada banyo da koridorda sondan bir önceki kapı." dedi Kerem.

"Hazırlıklı bir ev sahibisin." dedi Hale.

"İnce detayları düşünen biriyim huyum kurusun." dedi Kerem.

"Valla bence güzel özellik, keşke herkes ince düşünebilse." dedi Hale ve devam etti. "O zaman ben kıyafetlerimi asayım kırışmasınlar, elimi yüzümü yıkayayım bir de." dedi.

"Tamamdır, ben de mutfaktayım. Bekliyorum seni." dedi Kerem. Odadan çıktı ve mutfağa doğru yol aldı. Mutfağa geçmeden holdeki aynada kendine bakıp saçını ve tişörtünü düzeltme ihtiyacı hissetti.

Su ısıtıcıyı çalıştırdı, fayansa asılı raftan iki kupa alıp tezgaha koyarken kupaları düşürecek gibi oldu.

'Olum sakin olsana.' diye mırıldandı. Kısa bir nefes molası verdi.

Ellerini tezgaha dayadı ve öylece durdu.

Hale kıyafetlerini çıkartıp yatağın üzerine koydu. Yarın iş yerinde giyecekleri askıya astı ve gardıroba yerleştirdi. Lavaboya gitmeden önce yatağın üzerinde polar sabahlığı ve çantaya tıkıştırırken eline ilk gelen tişörtü gördü. 

Bu çantayı Berra'da kalacağını düşünerek hazırlamıştı tabii.

Ofladı.

'Neyse,' diye düşündü. 'Burada kalacağımı bilseydim de dantelli gecelik falan getirmeyecektim ne de olsa. Uyurken giyeceğim, uyanıp odadan çıkmadan da çıkartacağım. Kerem görmeyecek bile.'  kendini bu şekilde rahatlattı ve lavaboya gitti. 

Lavaboya giden koridorda duvarda bazı film afişleri yer alıyordu. İnce beyaz bir çerçeveyle gri duvar üzerine yerleştirilmişti ve hoş duruyordu.

Aşk ve Gurur, V for Bendetta, Interstaller gibi filmler gözüne çarpmıştı. Bilmediği bir kaç film de vardı.

Lavaboya ait olduğunu düşündüğü kapı hafif aralıktı. Emin olduktan sonra içeriye girdi. 

'Herhalde sadece misafir banyosu..' diye düşündü Hale. Asılı bir bornoz ya da diş fırçası yoktu. Bir iki tane şampuan ve duş jeli duruyordu banyo dolabının camının ardında. 

Kapıyı arkasından kapattı. Aynaya baktı, yüzüne. Saçını kabarttı ve sonra kulağının arkasına sıkıştırdı. Dişlerine baktı, kazayla bir kalıntı kalmış olmasın diye. Elini yıkadı ve boynuna ıslak ellerini sürdü. Biraz ferahlamaya ihtiyacı vardı. 

Lavabodan çıkıp misafir odasına gitti. Çantasından makyaj kutusunu çıkarttı, dudağına hafif renkli nemlendiriciden sürdü. Boynuna bir fıs parfüm sıkıp eliyle yedirdi. Odadan çıkıp mutfaktan geldiğini tahmin ettiği sesi takip etti. İçeri girdi. O esnada Kerem, kupalara kahve koyuyordu.

"Sütsüz, şekersiz?" diye sordu Kerem.

"Aynen. Tıpkı seninki gibi." diye yanıtladı Hale. "Hadi sütü geçtim ama kahveye şeker atan bir zahmet kahve içiyorum demesin ya." 

"Değil mi ya? Bence de. Tüm aromayı öldürüyor gibi geliyor bana da. Kahveye şu coffee shoplardaki aromalı şuruplardan dökülmüş gibi ama daha kötüsü." dedi Kerem.

Kupalara sıcak suyu döktü, karıştırdı.

"Koltukta mı içmek istersin yoksa burada mı içelim?" diye sordu Kerem mutfak masasını işaret ederken.

"Burada içelim bence. Ama bir dakika." dedi ve davlumbazın önüne gitti, kafasını yaklaştırıp tuşlara baktı ve ışığını yaktı. Sarı bir ışıktı. Ardından mutfağın ışığını kapattı. 

Artık mutfağa hafif bir sarı ışık hakimdi. Çok daha sakin, çok daha huzurlu.

"Şimdi oldu." dedi ve arkasını dönüp Kerem'e gülümsedi.

Mutfak masasına yerleştiler. Kahvesi daha hızlı soğusun diye kahvesini karıştırıyordu Hale. "Eee hadi anlat bakalım yurt dışı deneyimini. Merak ettim." dedi.

"Şöyle ki, ergenliğimi İspanyol dizileri izleyerek geçirdim. Oradan kalma bir İspanya aşinalığı vardı bende."

"Şu İspanyolların pembe dizilerinden deme sakın." deyip güldü Hale.

Kıkırdadı. "Yok, daha çok gerilim temalı ya da sitcom diyebilirim. Neyse işte, üniversitedeyken de yazılımla ilgili bir şeyler araştırırken devamlı karşıma İspanyol yazılımcılar çıkardı. Ben de kafaya  okul bitince İspanya'ya gidip orada bir yazılım şirketinde staj yaparım diye koydum. Okul bitti apar topar İspanya'ya gittim ama cepte sadece ilk bir haftayı geçirebileceğim kadar para var."

Hale gözlerini açmış ilgiyle dinliyordu. Kerem anılarını gülümseyerek hatırlayıp anlatıyordu. Ara ara Hale'nin gözlerine de bakıyor ilgiye dinlediğini gördükçe hiçbir detayı atlamadan ona anlatmak istiyordu. Hayatında bu zamana kadar ne olduysa bilsin, bundan sonra olacakları da. Kerem bunu istiyordu. 

"Şu hale bak ya. Spontane kararların adamısın sen o zaman." dedi Hale.

"Şimdi biraz daha garanticiyim ama bundan bir 5 yıl önce falan bir sonraki gün bile ne yapacağımı bilmezdim. Öyle bir gençlik ateşi vardı yani." dedi Kerem.

"Sanırsın 35 yaşında, laflara bak." dedi Hale gülerek.

"30'a ne kaldı şunun şurasında. 2.5 sene sonra düşüşe geçiyoruz." dedi Kerem de gülerek.

"Neyse neyse şimdiden yaşlanan erkek sendromuna girme. Devam et sonra ne oldu?" dedi Hale.

Kerem kaldığı yeri hatırlamaya çalıştı, "Heh, sonra gittim işte bir pansiyon buldum böyle yurt gibi. Ranzalı bir odada 7-8 kişi kalıyorsun banyosu lavabosu ortak. Günlüğü 10 euro civarıydı. Para az olunca mecbur böyle yurttan bozma bir yerde kaldım. Pansiyondakiler zaten çoğunlukla turistti, onlarla İngilizce konuşup anlaşsak da yerel halk İngilizce bir soru sorduğumda ya İspanyolcaları ile 'İspanyolca konuş!' diyorlardı ya da arkalarını dönüp gidiyorlardı. Yardımcı olan çok azdı anlayacağın. Hal böyle olunca bende staj bulma umutları söndü tabii. Az buçuk İspanyolcamla günü tamamladım da stajı kaldı diye düşündüm."

"İspanyolların ırkçı olduğunu duymuştum. Hatta İngilizceyi dilden bile saymıyorlarmış." dedi Hale.

"Evet aynen öyle, global bir dil olmasına rağmen İspanyollar İngilizceye rağbet etmiyor." dedi Kerem.

Hale hafif ılıyan kahvesinden bir yudum aldı. 

Beğendiğini belli eden bir ses çıkardı. "Çok iyiymiş bu arada kahve. Eline sağlık." dedi. 

"Afiyet olsun. Biraz sert ama sen kahve tutkunu olduğundan rahatsız olmadın." dedi Kerem.

"Hım, peki sonra?"

"Yani staj işi yattı tabii ama oraya kadar gitmişken bir hafta durup dönmedim. Bir Türk lokantası buldum. Baya da işlek bir caddedeydi. Sahibi orada doğup büyüyen bir Türk'tü. Anlattım derdimi zar zor ikna oldu beni işe almaya. Orada çalıştıkça İspanyolcam daha da gelişti. Zaten endişesi İspanyolcamın yetersiz olması yüzündendi. O sorun çözülünce ben Türkiye'ye dönerken o bırakmak istemedi." dedi Kerem.

"Bak sen şuna." dedi Hale. "E ne kadar çalıştın o lokantada?" 

Kerem "5 ay çalıştım. İşten arta kalan zamanlarda zaten yerel halk gibi yaşadım orayı ve kültürünü yakından gözlemledim, işten çıkınca da biriken paramla turist gibi takıldım. 7 ay yaşadım İspanya'da yani." dedi.

"Çok özendim şu an ya. Keşke ben de yapabilsem böyle bir şey. Şimdi işsiz olsam bir şekilde para toplar giderdim de, kurulu düzen olunca pat diye gidilemiyor maalesef."  dedi Hale.

"Evet o yüzden genç yetişkinlikten tam yetişkinliğe geçmeden hallettim gitti işte." dedi Kerem.

"Valla süper zamanlama takdir ettim." dedi Hale.

"E peki şu an gidecek olsan bu neresi olurdu?" diye sorgu Kerem.

"Kesinlikle Japonya!" diye yanıtladı Hale. 

Kerem'in bu sorusunu yanıtlarken öyle bir heyecanla ışıldamıştı ki gözleri. Kerem büyülenmiş bir şekilde Hale'yi dinliyordu.

Hale nefessiz bir şekilde Japonya'yı neden sevdiğini, ne zamandır gitmek istediğini, orası ve kültürü hakkında yaptığı araştırmaları anlatıyor; Kerem bölmeye kıyıp soru sorduğu zaman da karşısındakini sıkmadığını anlayıp daha keyifleniyor, adeta ışıldıyordu. Kerem bu kadını izlerken tabiri caizse büyüleniyordu.

Japonya merakı lise çağlarında hoşlandığı çocuk sayesinde başlamış. Kıskandı o veledi. Hale duysa gülerdi. Gerçi.. Nasıl duyacaktı? 

Japon halkının saygısına ve çalışkanlıklarına hayran olduğunu söylüyordu Hale. 
Her soruya net cevapları vardı.
Çoktandır Japonya'ya gitmek istiyordu bu belliydi.

"Lise zamanları Erasmus ile Romanya'ya gitmiştim ama 1 haftalık bir şeydi. Çok bir şey anlamadım. Yine de o yaşta aile desteği olmadan yurtdışına çıkabilmiş olmak, kendi dilim dışında bir dil konuşarak bir hafta sorunsuz ve keyif alarak zaman geçirmek bana büyük bir özgüven vermişti." dedi ve "Ha bir de biliyor musun, Erasmus Türkiye takımında seçilen herkes dil bölümündendi, bir tek ben eşit ağırlıkçıydım. O yüzden epey havam olmuştu." dedi ve güldü.

'Davlumbaz ışığı altında yüz hatları ne kadar da güzel, ne kadar da öpülesi duruyor .' diye düşündü Hale Kerem için. 

O sohbet o masada saatlerce sürmüştü. Göz kontağı hiç kesilmemiş, dudak kenarları yukarı kıvrılmaktan hiç alı konamamıştı. Her şey hakkında konuşulmuştu. Lise ve üniversite dönemleri, çocuklukları, aileleri, başarısız aşk girişimleri ve hatta şirkettekilerin dedikodularına kadar her şeyi konuşmuşlardı.

Uzun zamandır yapmadıkları baş başa teras sohbetlerinin acısını çıkartmaya niyetlilerdi. Bu kez onları bu iki kişilik dünyadan kopartabilecek bir dış unsur yoktu. Aynı evin çatısı altında, yalnız ikisi vardı. 
Gel gör ki onlar o gece, gök kubbenin altında yaşayan ve hisseden yalnız iki kişi gibi hissediyorlardı. 

"Saat 3 olmuş. Sabah sürünerek işe gitmemek için uyku vaktimiz geldi bence." dedi Hale uyku mahmuru bir ses tonuyla.

"Hadi bakalım." dedi Kerem. Kupaları musluğun içine bıraktı. 

Beraber mutfaktan çıktılar. 

Hale'nin uyuyacağı misafir odasının önüne geldiklerinde birbirlerine iyi geceler deyip ayrı yataklara uzanmak istemiyorlardı, yavaş da olsa birbirlerine iyi geceler dediler. 

Kerem odasına gitti. 

Kendini odasının içindeki banyoya attı. Hızlı bir duş alıp yatağa uzanmak ve bu geceyi tekrar kafasında kurgulamak istiyordu.

Hale lavaboya gitti. Makyajını sildi, dişini fırçaladı. Yüzüne gece kremi, göz kremi ve kaş serumu sürdü. Makyajsız ama derli toplu duruyordu. 'Görmeyecek olsa bile hazırlıklı olmak gerek.' diye düşünmüştü.

Odaya geri gitti. O çok giyilmiş oversize tişörtü üzerine geçirdi ve ışığı kapatıp yorganın altına girdi.

Kerem duştan çıkmıştı. Üzerine pijamalarını geçirip saçını kurutup yatağa girdi. Sırt üstü yatmış, bir kolunu başının altına yastık yapmış tavana bakıyor; bu inanılmaz geceyi ve şimdi evinin içinde olan muhteşem kadını düşünüyordu..

Hale oflayarak yatakta diğer tarafa döndü.

Uykusu vardı. Uyuması gerekiyordu. Ama dolu dolu geçen bir gecenin sonunda bu yatakta tek başına çok yalnız hissediyordu. Ruhu sanki Kerem'i arıyordu. Başını onun göğsüne koyup hiç konuşmadan nefes alış verişini ve kalp atışını duymak istiyordu. Burnunu boynuna getirip, boynundan yayılan o kokuyla uykuya dalmak istiyordu.

Ama şimdi o bu yatakta, Kerem ise içerideki yatakta tek başınaydı.

Kerem gözlerini kapattı. Son birkaç aydır bu eve bir kadın sokmamıştı. Çünkü bu son birkaç ayda, Hale'ye olan hisleri yoğun hale gelmişti ve iş yerinden eve gelip Hale'nin sesini duyamayıp kendisini göremez olunca 'Keşke o da bu evde benimle olsaydı.' diye düşünüp iç geçirmeye başlamıştı.

Hale'yi koltukta film izlerken dizinde uyuya kalmışken hayal etti. Hale ona yemek hazırlarken ona arkasından sarılıp boynunu öpücük yağmuruna tutmayı, onunla uzun pazar kahvaltıları yapmayı, onunla yeni kahveler ve yeni lezzetler keşfedip yeni yerler görmenin hayalini kurdu. Hale'yi ailesiyle tanıştırmayı, annesiyle birlikte kendisini çekiştirirken onları izlemeyi; Hale ile arkadaş gruplarını birleştirip toplu eğlenceli bir şeyler yapabilmeyi istedi. Onu dudaklarıyla sevmenin, dudakları dudaklarına değdiği an erimenin hayaliyle yanıp; onu yatağında sıcak ve ıslak, arsız gözlerle kendisine bakarken görme arzusuyla kavruldu.

Derken. peş peşe parkeden gelen çıtırtılarla gözlerini açtı...


----1 . Bölüm başlangıcı. ----














5 Haziran 2021 Cumartesi

İçin | 2.Bölüm (Sigara)

 - 6 Saat Önce -

 Şirkette sıradan bir mesai gününün sonu gelmişti. Yapılan çalışmalar son kez kaydedilmiş mi diye kontrol edilip makineler kapatılıyor, evde bekleyeni olmayan çalışanlar ellerinde çaylar kahvelerle terasta sohbet ediyordu. 

Adam çantasını toplamış çıkmadan bir terastakileri görüp gidecekti. 

"Kerem! Buradayız abi gel." 

Bizimkiler çoktan ortamı hazırlamış diye düşündü arkadaşlarının yanına ilerlerken, şirkette kafa tip diye tanımladıkları herkes orada çember oluşturmuş vaziyette duruyordu. Gözleriyle etrafı tarafı ama onu göremedi. Çoktan çıkmış mıydı?

"Yine neyin lafı dönüyorsunuz burada?" diye sordu Emre'nin boynunu sıkarken. 

Emre, "Yok be ne lafı döndüreceğiz, akşam toplanıp yeni açılan mekana gideceğiz onu konuşuyoruz." dedi. 

Kerem, tüm gün zaten bu elemanları görüyorum bir de gecemi harcayamam diye düşündü. "İyi eğlenceler o zaman size. Çok dağıtmayın yarın yine kürkçü dükkanına döneceksiniz." dedi. 

Grupta onlardan en uzak uçta bulunan Selin lafa atladı, 

"Ya Kerem, ne demek size iyi eğlenceler. Gelmiyor musun? Benim doğum günümü kutlayacağız." dedi. Sesini inceltince daha tatlı daha ikna edici olabileceğini sanıyordu galiba. Ama yalnızca daha çok kulak tırmalıyor diye düşündü Kerem. 

"Öyle mi? Mutlu yıllar."

"Teşekkür ederim. Yani, aslında doğum günüm iki gün sonra ama çoğunluk bugün gelebiliriz deyince kutlamayı bugün yapalım dedik. Sen de geleceksin bak!" dedi gereksiz açıklamalar sıralayıp. 

Emre, Kerem'e ufak bir dirsek atıp bıyık altından "Olum zaten sen gel diye bu kadar organizasyonla uğraşıyor kız." dedi. 

Kerem omuz silkti.

O esnada tanıdık kahkaha sesiyle irkildi. Her duyduğunda kendisinde gülümseme isteği uyandıran o kahkaha.. Kafasını çevirdi ve onun ışıldayan yüzünü gördü. Yanında Aybüke ile kıkırdayarak Keremlerin olduğu yere doğru geliyorlardı. 

Kadın gruba kaçamak bir bakış atıp Kerem'i aradı. Gözleri Kerem ile buluşunca o büyük gülümsemesi selam verircesine ufak bir tebessüme evrildi. Kerem başını sallayarak yanıtladı bu selamı.

Gruptan Sedat, onu gördüğü gibi dikkatini çekmek adına "Heh işte, bende diyorum burada bir eksik var. Hale yokmuş da ondan." dedi herkesin duyabileceği bir şekilde.

Hale, bu zevzekten asla haz etmiyordu. Gelen ilgileri koşullar uygun olursa değerlendiriyordu ama bu herif.. Asla.

Göz ucuyla Sedat'a baktı ardından kaş hareketiyle başından savıp "Eee bu gece partiliyor muymuşuz?" dedi Hale.

Kerem, Hale'nin Sedat'ı tek bir mimiğiyle saf dışı bırakışını görünce gizli bir tebessüm belirdi suratında. Ama Hale'den kaçmamıştı bu tebessüm. Bu ifadeye sık şahit olmaya başlamıştı. Son zamanlarda Kerem'in kendi hareketlerine diğerlerine olduğunun tam tersi şekilde çok duyarlı hale geldiğini fark etmişti ve şaşırmıştı. Belli ki ilgisi vardı ama hiçbir adım atmamıştı. 

"Neyse," diye düşündü Hale. "Eğer gerçekten ilgisi varsa bir gün mutlaka harekete geçecektir."

"Ay canım geliyor musun? Çok sevindim." dedi Selin. Hale için şirketten herhangi biriydi. Ama dışarıdan bakan can ciğer sanabilirdi.

Hale cevap verdi, "Tabii kızım! Doğum gününü kaçırır mıyım hiç?" deyip kıkırdadı. 

Terasta biraz daha sohbet döndü. Yavaş yavaş herkes ofisi terk etmeye başladı. 

"Hadi madem yavaş yavaş mekana geçelim." dedi gruptan birisi. Herkes onayladı ve kapıya doğru bir hareketlilik yaşandı. Kerem durağan vaziyetteydi. Hale, Aybüke ve Selin kapıya doğru ilerlerken Selin,

"Kerem hadi! İtiraz istemiyorum." deyince Hale, 'demek gelmek istemiyor.' diye düşündü.

Kerem'e bir bakış atıp süzdü ve yoluna devam etti. 'Şimdi bir kez daha düşünsün.' diye geçirdi içinden ve kıkırdadı. Aybüke "Neye gülüyorsun deli?" diye sordu. 

Hale, "Hiç kuşum, aklıma bir şey geldi de. Neyse, bu gece evde sizinkiler olduğuna göre Berra'ya bir soralım ev uygunsa onda kalırım bu gece." dedi. 

Kerem 'bu neydi şimdi?' diye düşünmeden edemedi. Ama bir davet olduğu kesindi. 

Emre'ye "Tamam abi geliyorum bende." dedi. 

"İşte bu, biraz canlan be!" dedi Emre ve kendisinden daha uzun olmasına rağmen kolunu Kerem'in boynuna doladı. Kerem eğilmek zorunda kalınca "Dur lan boynumu mu kopartacaksın." dedi gülerek ve boynunu kurtardı. 

Hale ve Aybüke ev arkadaşıydılar. Aybüke'nin ailesi ziyarete gelince hem rahat yerleşsinler hem de rahat hareket etsinler diye iki geceliğine evde kalmayacaktı. O yüzden önce eve geçip hazırlanıp eşyalarını alacak ve mekana öyle geçecekti. Aybüke'de "Ben de seninle geleyim üzerimi değiştiririm bir de bizimkilere bir bakarım." dedi. 

Hale o esnada Berra ile bu gece onunla kalıp kalamayacağını konuştu. Berra istediği kadar kalabileceğini söyleyince Hale onun yanağına öpücük kondurup arabasına bindi. 

Eve gidip hazırlandı. Aybüke ona "Hadi Hale ben hazırım!" diye seslendiğinde çantasına koymayı unuttuğu bir şey var mı diye düşünüyordu. Heh, polar sabahlığını da koyduğu zaman çanta tamamdı. 

"Geldim tamam." diye seslendi. 

Evden çıktılar ve mekana geçtiler. Neredeyse herkes gelmişti. Bu gece mekana biraz rahatsızlık verecekti onların grubu. Gözü Kerem'i aradı. Yoktu. O son bakıştan gereken mesajı almamış olabilir miydi? Böyle biraz saflığı varsa geçmiş olsun, diye düşündü Hale.

Arkadaşlarıyla selamlaştı. "Sedatcığım, bir kırmızı kapıp getirir misin?" dedi ardından. Boğazı kurumuştu. 

Sedat, Hale kendisinden bir şey talep etti diye fazlasıyla sevinmişti. Bardan iki kadeh kırmızı şarap alıp Hale'nin yanına geri geldi. Hale'ye bir kadehi uzatırken "Buyurun güzel hanımefendi." dedi. O esnada Kerem kapıda belirdi ve arkadaşlarının yerini saptayana kadar hareketsiz kaldı. Selin "Aa Kerem! Geldin işte!" dedi ve Kerem'e doğru ilerledi. Kerem arkadaşlarının toplandığı yeri ve Hale'ye elindeki kırmızı şaraplardan birini uzatan Sedat'ı görmüştü. 

Hale'de Kerem'in adını işitince kapıya bir göz attı. 'Mesaj yerine ulaşmış anlaşılan.' deyip karşısındaki adamın gayet zeki olmasından dolayı memnun oldu.

"Ahahaha teşekkürler Sedatcığım." dedi ve Sedat'ın elindeki kadehi alıp omzuna hafifçe dokunup arkasını döndü. 

Sedat'ın yüzü düşmüştü. Bunun tam tersi şekilde Kerem memnun olmuştu. 

"Şimdiden iyi ki doğdun." diyerek yanına gelen Selin ile yanak tokuşturdu Kerem. 

"Teşekkür ederim hayatım." dedi Selin.

Tek yaptığı şey olta atmaktı. Ama Kerem hiçbir şekilde o oltaya takılmıyordu. 

Selin, Kerem'in koluna girip onu diğerlerinin yanına çekiştirdi. 'Sanki ben kendi ayaklarımda gitmeyecektim.' diye düşündü Kerem. Ne kadar aptal bir kızdı bu! 

Kerem, kolunu kurtarıp yüzü düşen Sedat'ın yanına gitti.

"Sen kırmızı sevmiyordun galiba. Ziyan olmasın bari ben içeyim." dedi ve Sedat'ın elinden kadehi aldı. 

Kerem'in şirkette belli bir ağırlığı olduğu için ağzını açıp tek kelime etmedi. Zaten insanlara bulaşmak için bulaşan, zorba bir tip değildi Kerem. Babacan ve mesafeli bir adamdı. Sınırları vardı ve bu sınırların içine sadece menfaatleri için sokardı insanları. Onları da aslında gizli sınırlarla uzak tutardı kendinden. Ama yine de, dereyi geçene kadar ayıya dayı demek gerekirdi. Güzel bir kadını yatağında ağırlayana kadar onları sınırlarının içine almış gibi yansıtırdı. Ya da şirkette kendisinin uğraşmasına değmeyecek ufak bir işi diğerlerine paslayabilmek için çoğuyla arasını iyi tutardı.  

Şimdi ise gerçekten sınırlarının içine almak istediği ve her ne kadar belli etmese de en az kendisi kadar sınırları olan birini hayatına almak, onun sınırlarını elleriyle parçalayıp yok etmek istiyordu. Bir kadını. Hale'yi. 

Hale, yaklaşık bir yıl önce bu şirkette front-end developer olarak işe başlamıştı. O zamanlar Hale'nin çok gülen, konuşkan ve enerjik birisi olduğunu düşünmüştü. Aynı zamanda çok da çekiciydi. Şirketteki tüm erkekler illa ki bir yorumda bulunmuştu Hale hakkında. Hemen hemen şirketteki tüm kadınların lafını geçirirlerdi, ama Hale'nin onları ne biçim terslediğini, nasıl fark ettirmeden reddettiğini ve nasıl umursamadığını dile getiriyorlardı. Bu kadar konuşan ve gülen bir kadının gelen her ilgiyi sonuna kadar sömürmesini beklerdi normalde, ama Hale sanki ilgi görmek için değil de, içindeki gerçekliği maskelemek için bu kadar enerji saçıyordu etrafına. 

Evet, Kerem tamamen Hale'nin içini maskeyle gizlediğini düşünüyordu. Çünkü yansıttığı kadar enerjik bir kadın değildi Hale. Bunu ara sıra terasın en ıssız köşesinde tek başına sigara içerken uzaklara dalışından anlamıştı. Normal şartlarda sigara içmez hatta ikram edildiğinde bile "teşekkürler, kullanmıyorum." diye reddederdi. 

Ama canı sıkkın olduğunda kimseyle muhatap olmuyor, düşmüş enerjisini yansıtmıyordu. 

Hale daha sonra back-end ile de ilgilenmeye başladı. Kerem, full-stack çalıştığı için fron-end ile back-and arasındaki bağlantıyı biliyordu, üstüne departmanın başındaydı. O yüzden Hale sorularını ona sormuştu. O dönemde Kerem Hale'yi tanımaya başladı. 

Kafayı diğer kadınlar gibi erkekle, modayla, kıyafetle bozmamıştı. Azimli ve yeni şeyler öğrenmeye açtı. 

Birlikte bir kod üzerinde çalışırlarken mola verip terasa çıktıkları çok olmuştu. 

O zamanlar Hale ve Kerem her konudan konuşurdu. Mevlana'nın dünya görüşünden tut, Silikon Vadisi'ndeki gelişmelere, ülke ekonomisinden kişisel gelişime kadar. 

Hale bu fikir alış verişiyle geçen sohbetlerden çok keyif alıyordu. Uzun zaman sonra ilk kez karşısında ona farklı bir amaçla yaklaşmadan sadece fikirlerini merak eden, o fikirleri yargılamayan ve aynı zamanda kendi fikirlerini paylaşacak kadar yakın gören birisi vardı. 

Öyle ki bu sohbetlerden kopmaları için çoğu zaman dışarıdan bir müdahale gerektirdi. 

Öyle anlarda Kerem ve Hale, birbirlerine bakıp kıkırdarlardı.

Şimdi Hale de Kerem gibi full-stack çalışıyordu. Bu yüzden Kerem'in başında olduğu departmana geçmişti. Artık öğrendiği için Kerem ile konuşmak için bu konuları bahane edemiyordu. Aslında artık pek konuşmuyorlardı. 

Çünkü Hale, kalbindeki hareketlenmeyi hissettiğinde artık eskisi kadar pervasız yaklaşamıyordu Kerem'e. Kerem ise bu geri çekilmeyi fark ettiğinde şirketteki diğer adamlar gibi ters bir tavırla karşılaşmamak için herhangi bir adım atmıyordu. Çünkü gururu onun için önemliydi, ve kırılmasına izin veremezdi. 

Oysa Hale'nin kalbini hareketlendiren şeyleri bilse, bunca vakti durağan geçirdiği için pişman olacaktı. Bilmiyordu.

Kerem, yanındakileri dinler gibi duran ama gözü bir yerlere dalmış olan Hale'nin yanına gidip kadehini onunkine tokuşturdu. 

"Afiyet olsun." dedi. 

Hale daldığı kendi dünyasından çıktı ve Kerem'e baktı. Sanki bir anda gözlerine can gelmişti. Kerem bu parıldayan gözlerde kendi yansımasını gördü. İkisi de bir an için sessiz kaldı.

Ardından Hale, bir şeyler söylemesi gerektiğini fark edip, "Kimleri görüyorum? Kerem bey, gelmeyeceksiniz diye duymuştum." deyip kurnaz bir gülümseme takındı.

Kerem bu gülümseme altındaki imayı sezip dişlerini göstererek güldü. 

Hale, Kerem'in kolay kolay tebessüm bile etmediğini bilirdi. Ama ahım şahım bir şey dememiş olmasına rağmen onu dişlerini göstererek gülmesine sebep olabildiği için mutlu olmuştu. Biraz daha güldürebilmek istedi Kerem'i, gördüğü bu manzara bozulmasın, kimse tahrip etmesin istedi. 

"Son anda fikrim değişti. Eve gitsem biraz kitap okuyup uyku moduna geçecektim, klasik. Bir gecelik farklılık olsun dedim." dedi Kerem. Aslında bahsettiği rutini sürdürmekten bir şikayeti yoktu. Sadece bu rutini beraber gerçekleştirmek istediği kişi şu anda bu ortamdaydı. O yüzden rutinini terk edip buraya gelmişti. 'Keşke Hale de bunu anlayabilseydi.' diye geçirdi içinden. 

Hale parmaklarının ucunda yükselip Kerem'in kulağına yaklaştı. Kerem'in boynundan yayılan o güzel koku burnuna geliyordu. O kokuyu sessiz bir nefesle içine çekti. Gözlerini kapattı ve "Bence çok daha çekici bir planmış bahsettiğin." dedi ve geri çekilip kocaman gülümsedi Kerem'e. Kerem ufak bir kahkaha attı. 

"Şşş, galiba haklısın ama diğerleri duymasın. Sonra triplenmeye başlarlar." dedi. 

Hale onaylarcasına gözlerini sıkıca yumdu.

Derken kutlama müziği çaldı ve doğum günü pastası üzerinde ışıldayan mumlar ve maytapla henüz oturmadıkları masaya geldi. Herkes Selin'i alkışlarken pasta üflendi, hediyeler verildi ve gece boyu sohbet muhabbet devam etti.

Hale ve Aybüke aralarında konuşurken Aybüke saate baktı, "Ben artık kaçayım bizimkiler daha geç gidersem sen demek sürekli gece çıkıyorsun moduna girerler."

Hale kıkırdadı. "Tamam kuzum. Ben seninle otoparka kadar geleyim." dedi.

Aybüke ortamdakilerle vedalaştı ve Hale ile beraber otoparka gittiler. Hale Aybüke'ye arabanın anahtarını vermek için çantasını açtığında içinden anahtar ile beraber sigarayı da çıkarttı. 

Aybüke sigarayı görünce "Ne oldu durduk yere niye çıkardın şimdi sigarayı? Biri sinirini mi bozdu?" diye sordu.

"Yok ya bir canım çekti, sen gittikten sonra içip içeri dönerim." dedi Hale.

"Peki madem balım. Arabanın sana lazım olmayacağından emin misin? Taksiyle de gidebilirim." dedi Aybüke.

"Ay yok al kız, Berra'da araba var ya işe de onunla geliriz zaten idare ederim." dedi Hale ve Aybüke'yi öptü.

"Tamam o zaman hadi görüşürüz." deyip arabaya bindi Aybüke.

Hale de arka koltuktaki eşyalarının olduğu çantayı aldı ve Aybüke'yi uğurladı.  

Paketten bir dal sigara çıkartıp dudaklarının arasında götürdü. O esnada çantasından çakmağı çıkarttı. Çakmağı çaktı ama yanmadı. Tekrar denedi yine olmadı. Çakmağı salladı tekrar denedi ama yine de olmadı. Herhalde gazı bitti diye düşündü. 

"Bir sigara keyfimiz vardı olana bak." diye mırıldandı ağzından sigarayı çekip. 

Sonra bir çakmak sesi duydu.

Önüne yanmış çakmak tutan elin sahibine döndü. Kerem'di bu. 

Hale utangaç bir şekilde gülümseyip sigarasını tekrar dudağına koydu ve sigaranın ucunu çakmağa doğru götürdü. O ilk nefesi çekip havaya yolladıktan sonra Kerem'e "Normalde sigara kullanan birisi değilim." dedi. 

Kerem, "Biliyorum." dedi.

Beraber otoparkın orada hafif ısıran soğukta sessizce dikildiler. Hale titreyen elindeki sigarayı dudağına götürürken Kerem bunu fark edip ceketini çıkarttı. Hale göz ucuyla ne yapıyor diye baktığında çoktan Hale'nin omuzlarının üzerine koymuştu ceketi.

"Teşekkür ederim. Ama sen üşümeyecek misin?" diye sordu Kerem'e.

"Ben senin gibi vitaminsiz miyim?" deyip dirseğiyle hafifçe Hale'yi dürttü.

Hale içine çektiği sigara dumanını geri üfleyemeden gülünce genzine duman kaçtı. Öksürmeye başladı. 

Kerem "İyi misin?" diye sordu.

Bir iki kez daha öksürdükten sonra "İ-İyiyim. Gülerken boğulacaktım az kalsın." dedi Hale öksürmekten yaşaran gözleriyle. 

Sonra sigarayı yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdi. 

"Bundan sonra espri yapmadan önce zaman planlayacağım. Tekrar seni zor durumda bırakmayalım." dedi Kerem.

Hale Kerem'e doğru döndü. 

"Buna gerek yok. Zaten az uz espri yapıyorsun. İlhamın geldiğinde kaçırma." dedi.

Kerem de vücudunu tamamen Hale'ye döndürdü. 

"Kaçırmam." dedi yavaşça.

Hale'nin kalbi hızlandı.

Kimsenin olmadığı sessiz otoparkta birbirlerine baka kalmışlardı. 

"Daha önce kimseyi güldürmek için kasıtlı ağzını açtığını duymadım. Sadece sana yalakalık yapmak için ciddi dediğin şeye bile gülenler oluyor o kadar." dedi Hale, gözlerini bir an bile ayırmadan.

"Evet, o anlarda... ilham gelmemişti." dedi Kerem.

Neler oluyordu? Tam şu anda neler oluyordu? Kerem, gururunun kırılması riskini göze alıyor muydu? Peki ya Hale, kalbindeki hareketliliği kabulleniyor muydu? 

Aylardır ikisinin de kalbini gizliden gizliye tüketen bu aşk sonunda dile gelme cesaretini kazandırıyor muydu bu iki aşığa? 

Otoparkta ayak sesleri ve kıkırdamalar işittiler, ikisi de otopark girişine baktı ve sarmaş dolaş arabaya ilerleyen Berra ve Emre'yi gördüler. 

Hale'nin tam anlamıyla ağzı açık kaldı. 

Kerem ve Emre epey yakındılar. Ama Emre'nin Berra'ya bir meyili olduğunu bilmiyordu. Belki de sadece alkol etkisiyle birbirlerine çekildiler o kadar. Hangi ihtimal doğru bilmiyordu, yarın nasıl olsa Emre'den öğrenirdi.

Kerem Hale'ye geri döndü. 

"Sen biliyor muydun aralarında bir şey olduğunu?" diye sordu Hale.

"Hayır, ben de şaşırdım." dedi Kerem.

"Ben bu gece Berra'da kalacaktım. Berra'nın evine mi geçiyorlar acaba? Emre'ye geçseler bile anahtar bende yok zaten. Ne yapsam acaba? Yakınlardaki otellere bakayım bir." deyip elini cebindeki telefona götürdü Hale. 

"Olur mu öyle şey? Yani, rahatsız olmazsan.. bende kal bu gece. Boşuna otele para verme." dedi Kerem.

Kendinden bu denli emin olan adam bu cümleyi o kadar çekinerek kurmuştu ki, Hale altında farklı bir amaç olmadığını çok iyi anlamıştı. Zaten Kerem'i tanıyordu. O diğerleri gibi değildi. Çok özel bir adamdı..

'Yine de hemen olur dememeliyim..' diye düşündü Hale.

"Yani, bilmem ki. Sana rahatsızlık vermeyeyim?" dedi Hale.

Kerem kafasını yan yatırdı ve kaşlarını tatlı sert çattı, "Saçmalama." dedi sadece. 

"Peki o zaman, zaten çok derli toplu bir misafirimdir ben." dedi ve gülümsedi Hale. 

"Ne kadar dağınık olabilirsin ki zaten?" dedi Kerem.

"Yani, çok değil ama bazen benim evin halini görsen ayıplarsın." dedi Hale.

"Arada olur öyle, kafayı toplamak için başka şeyleri dağıtmak lazım diye okumuştum bir keresinde." dedi Kerem.

"Hah işte bana böyle güzel bahanelerle gel." dedi Hale ve kahkaha attı. 

Sonunda yine Kerem'in yanında eskisi gibi rahattı. 

Hale'nin uzun zamandır enerjisinin kendisinden esirgediğini düşünüyordu Kerem. Sonunda Hale'nin yüzündeki gülümsemelerin tekrar sebebi olmuştu.

Kerem elini ensesine götürdü.

"Ee, o zaman istersen geçelim eve." dedi Kerem.

Hale ile birlikte, aynı anda, aynı yolu paylaşarak, aynı arabanın içinde, aynı kapıdan geçip, aynı eve girmek mi? Tüm bunları kaç kere düşlemişti acaba? Sayabilir miydi? Zordu.. 

"Olur, geçelim. Çoktan yetti bana bu gece." dedi.

Kerem dönüp arabaya doğru giderken Hale,

"İçeridekilere veda etmeden mi gideceksin?" diye sordu. 

Kerem, "Yarım saat daha tutacaklar garanti. Emre zaten gitti, sen de burada olduğuna göre vedalaşmam gereken kimse yok." dedi ve söylediği son cümleyi daha sonra idrak etti. 

Aniden Hale'ye döndü. Tatlı tatlı yüzüne bakıp gülümsüyordu. 

'Bu kadına tüm hayatımı adayabilirim.' diye düşündü o an.

"Haklısın. Bir dakika çantam.." dedi ve arkasına baktı Hale,

"Az kalsın unutuyordum." dedi ve güldü.

"Bana ver." dedi ve çantayı Hale'den almak için çantanın kulpuna uzandı. Hale'nin elini tutuyordu o esnada. Yüzleri çok yakındı. Birbirlerine döndüler. Hale, Kerem'in nefesini yüzünde hissediyordu. Kerem, sanki Hale'nin gözleri tarafından esir alınmıştı. Hale gözlerini kapattı ve çantayı Kerem'e teslim etti. Kendini toparladı. 

'Daha şu otoparkta içim ona akarken aynı çatı altında ne yapacağım ben?! diye düşündü Hale.

'Kendini frenlesene be oğlum! Hale ulan bu karşındaki. Sağlam adımlar lazım bu kıza. Zönk diye dudaklarına yapış bir de istersen!' diye kendine kızdı Kerem. 

Arabanın yanına geldiler. Önce Hale'nin kapısını açtı, "Teşekkürler beyefendi." dedi Hale. Usulca onun kapısını kapattı, ardından Hale'nin çantasını arka kapıyı açıp içeriye koydu. 

Şoför koltuğuna oturdu, emniyet kemerini bağlarken Hale de yeni hatırlamış gibi kendi kemerini bağladı.

Kerem arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. İkisi de az önce yaşanan andan dolayı sessizliğe bürünmüştü. 'Evine gitmeyi kabul etmek hataydı.' diye düşündü Hale. 'Şimdi bile sus pusuz, eve gidince ne olacak? Hemen uykum gelmiş gibi yapayım ben bari.'

Bu sessizlik Kerem'e basmaya başlamıştı. Camı hafif araladı, ceketi hala Hale'de olduğu için 'Üşümez herhalde.' diye düşündü. Yine de emin olmak istedi.

"Hale, camı açtım ama seni rahatsız ediyorsa kapatabilirim." dedi. 

Hale üzerindeki ceketi omuzlarından aldı, "Hayır, hatta istersen biraz daha açabilirsin." dedi. Hale'yi de Kerem gibi sıcak basmıştı. 

Şimdi arabada yalnızca camdan içeriye giren havanın sesi vardı.

"Radyo açabilir miyim?" diye sordu Hale. 

Sessizlik sürdükçe gerilmeye devam edecekti çünkü.

"Tabii, istersen telefondan bağlan." dedi Kerem.

Hale, arabanın bluetoothuna bağlanıp Spotify'da Slow Musics adlı listeye tıkladı. 

"Playliste tıkladım rastgele slow bir şeyler çalsın, zaten mekanda başımız ağrımıştır." dedi ve camdan dışarı baktı.

Kerem bir an için Hale'nin yüzünü izledi. Başımız ağrımıştır. Bizim başımız. İkimizin birden. Sen ve Ben. Biz. İkimiz.


Elliot Moss'un "Slip" adlı şarkısı çalmaya başladı.


Hale, 'Hayda!' diye geçirdi içinden. 

Çıkabilecek en iç gıcıklayıcı şarkı çıkmıştı karşılarına.

Şarkı ilerledikçe Kerem de aynı şeyi düşündü.

Kırmızı ışıkta durduklarında torpidodan sigarasını almak için uzandı. Karanlık olduğu için bir çırpıda bulamıyordu. Kolu Hale'nin dizine değdikçe dikkati daha da dağılıyordu. Hale derin bir iç çekti. 

"Ne arıyorsun? Ben bulayım istersen." diye öneride bulundu Hale. Çünkü bu ince temaslar bu şarkıyla birleştiğinde kafayı yemesine sebep olacaktı! 

"Sigaram olacaktı, zahmet olmazsa." dedi Kerem. Trafik ışıkları yeşile döndüğünde tekrar harekete başladılar. Hale paketten bir dal sigara çıkartıp Kerem'in dudaklarına götürdü. Kerem kısa bir bakış atıp sigarayı dudaklarının arasına aldı. 

"Çakmak ceketinin cebindeydi değil mi? Karıştırmayayım şimdi cebini sen bak istersen." dedi Hale.

"Yok yok al sen." dedi Kerem. Hale elini ilk attığı cepte değil diğerinde buldu çakmağı. Kerem'in sigarasını yaktı. 

Kerem derin bir soluk aldı sigarasından, ve sonsuzmuş gibi havaya üfledi. Arabanın içini mentol kokusu kaplamıştı

'Sigara içmek bir adama en fazla bu kadar yakışabilirdi.' diye düşündü Hale.

"Teşekkür ederim. Sen de iç istersen." dedi Kerem.

"Olur. Hangi sigaraydı bu?" dedi ve paketi inceledi Hale. 

"Parliament aqua blue.. Piyasadan kalktı sanıyordum." dedi ve bir dal alıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Yaktı ve Kerem gibi derin bir soluk çekti içine. 

"Gümrükten getirtiyorum. İstediğin varsa sana da getirteyim." dedi Kerem.

"Teşekkür ederim çok naziksin. Aklıma gelirse bir şey haber veririm sana." dedi Hale.

Kerem kafasını salladı ve yola bakmayı sürdürdü.

Hale, bu adamla birlikte aynı eve gidiyor olmanın mutluluğuyla üfledi sigarasının dumanını.

Kerem, bu kadınla birlikte hep aynı eve gitmeyi dileyerek içine bir duman çekti sigarasından. 















4 Haziran 2021 Cuma

İçin | 1. Bölüm (Uyku)

 Kadın odaya adım attı. Yatağa uzanmış gözleri kapalı olan adam, kadının ayağını attığı yerde parkeden çıkan ufak çatırdamayla gözlerini açtı. Dirseklerinden aldığı güçle hafifçe doğrularak sırtını yatak başlığına yasladı. Kadın yatağın boş tarafında kadar geldi. Bu sürpriz baskının adamdaki yansımasını gözlerinin içine merakla bakarak anlamaya çalışıyordu.

Adam, kadının niyetini kestirmeden bu sessizliği bozmamaya niyetliydi. Yanlış bir hareketle, yanlış bir sözle kadının yapmaya çalıştığı şeyin önünü kesmek istemiyordu. Kadın tüm vücudunu örten polar sabahlığın kuşağını yavaşça çözüp, omuzlarından usulca sıyırdı ve sabahlık kendini kontrolsüzce yere bıraktı. Tıpkı kadının kendini adamın kollarına bırakmak istediği gibi. Ardından kalçalarını ancak örten, çok giyilmiş bir tişört çıktı ortaya. Adam pandomim gösterisi izler gibi keyif alıyordu kadının kendini gösteren her hareketinden. Adam tişörtün kadının kalçalarını açığa çıkarması için bir an önce yeri boylaması gerektiğini düşünüyordu. Ama bu mümkün müydü? Kadın ne istiyordu? Ne yapmak üzereydi? 

Kadın tişörtüne dokunmadı, çıplak sağ dizini yatağa attı ardından da sol bacağını. Ardından yerine yerleşene kadar dişi bir aslan gibi kolları ve dizleri üzerinde yerini ayarlamaya çalıştı. Yorganı altına gireceği kadar araladı ve sabahlığını çıkartırken sergilediği yavaşlıkla aynı biçimde yorganın altına girdi. Bu esnada adam gözlerini kadının gözlerinden ayıramasa da dikkati bir yandan kadının uzun ve çıplak bacaklarındaydı. Acaba kadının iç çamaşırı var mıydı? Kadın yorganın altından bacağını adamın bacağının üzerine doladı, adam hissettiği bu soğuk bacakla irkildi. Adeta tüyleri diken diken olmuştu. Kadın sanki bu bedene alışkınmış gibi hemencecik yerini bulmuş kafasını adamın göğsüne yaslamıştı. O esnada kadının saçlarından gelen şampuan kokusu adamın burnuna dolmuştu. Derin bir nefesle içine çekti adam bu kokuyu. Böylesi yırtıcı bir kadının saçları neredeyse çocukların kullandığı şekerli parfümler gibi kokuyordu. 

Kadın kolunu adamın karnından göğsüne kadar yavaş yavaş sürüyerek hareket ettirdi ve en son elini adamın boynunda konuşlandırdı. Adam, kadının parmak uçlarından akan bir elektrik dalgasına kapılmış gibiydi. Bu yatağına giren ilk kadın değildi. Hatta kendisi hiç de deneyimsiz sayılabilecek türden bir adam değildi. Peki neden şimdi kadının yalnızca yatağa girişini izlerken soluğunu tutar hale gelmişti? 

Kadının bir anda üzerine çıkıp o lanet tişörtü, kadının yavaşlığının tam tersi biçimde bir çırpıda çıkartıp fırlatmak istiyordu. Ama bu kadın, yatağına koşarak gelen kadınlardan değildi. Diğer kadınlarla zaten asansörde, arabada oynaşmaya başlıyor daha yatağa gelmeden işi ilerletiyorlardı. Bu kez başkaydı. Bu kadının bu evde olması diğerlerinin yatakta olmasından daha fazla etkiliyordu adamı. Farklıydı işte, kendini kanıtlamak için seksi çamaşırlarını sergilemek gibi bir derdi yoktu bu kadının ya da adamı çıplaklığı ile manipüle etmiyordu. Aksine üzerinde depresyon sabahlığı ve çok giyilmiş bir tişört ile çok çabasız ama bir o kadar da etkileyici görünüyordu. 

"Yine de sakin olmalıyım." diye hatırlattı kendine adam. 

"Ona uyum sağlamalı, önden önden koşup ürkütmemeliyim. Ama biraz daha hareketsiz kalırsam bakir olduğumu düşünecek." diye endişelendi ve eliyle yavaşça kadının belini kavradı ve hafifçe sıktı. Kadın, adama kenetlediği bacağını hafifçe yukarı sürüdü. 

Adamın elinin sıcaklığını belinde hissetmişti kadın, içinde akan bir ateş vardı sanki. Bacağını adamınkine sürttüğünde bir kıvılcım yaratacağını tahmin edebiliyordu.

Adam yine de hala harekete geçmeye cesaret edemiyordu. Kendini bir muharebe meydanında hissediyor ama muharebeyi başlatan olmaya el vermiyordu kadını ürkütme endişesi... Lakin, aklı kadının kalçasının hemen altında biten tişörtte ve sergilemesine izin verdiği bacaklardaydı.

Adam şu an için kadının bedenin güzelliğinden zihnini çekip, anın tadını çıkarmaya karar verdi. 

Burnunu kadının saçlarına yaslayıp derin bir nefes yolladı ciğerlerine. 

"Çocuk gibi kokuyorsun." dedi.

Kadın gözü kapalı başını hafifçe adamın yüzüne doğru çevirince burun buruna geldiler. Bunu tahmin etmiyormuş gibi gözleri açıldı. Bu şaşkınlığını yansıtmamak için bakışlarını kaçırsa da normal bir diyalog esnasında gözlerini asla kaçırmayan bu yırtıcı kadını iyi gözlemleyen adam bunu fark etmişti. Kadın tekrar adamın gözlerine baktı.

"Hoşuna gitmedi mi?" diye sordu.

Adam tebessüm etti.

"Gitti. Sadece gözlerin gibi, sözlerin gibi vahşi bir koku bekliyordum." dedi adam kadının yüzünü gölgeleyen saçları kulağının arkasına sıkıştırırken. Kadın gülümseyerek tekrar gözlerini kapattı. 

Adamın gözleri parıldadı. Kadının bu kez yanağını sevmeye başladı. Bu kez kadın burnunu adamın burnuna sürttü. Gözleri kapalıyken dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı.

"İçimde iki farklı insan var gibi hissediyorum bazen. Senin vahşi diye nitelendirdiğin yüzüm benim dışarıya kuşandığım gardım. Her an yaralayabilir gibi görünürsem yara almam gibi geliyor. Her ne kadar yara almaya çok müsait olsam da... İşte bu ikinci yüzümü sadece hayatımın içine aldığım insanlara gösterebiliyorum."

Adam dikkatle kadını dinliyordu.

"Kaç farklı yüzün varsa hepsini görmek, her birine hayran olmak isterim. Tıpkı şu ana kadar gördüğüm yüzün gibi." dedi adam.

Kadın gözlerini açtı. Adamın boynundaki elini adamın sakalları üzerinde sürüyüp parmak uçlarını adamın sakalları ve elmacık kemiği üzerinde gezdirmeye başladı. Adam, kadının elini tutup uzun ve kokulu bir öpücük kondurdu avcuna. Ardından elini tekrar az önceki yerine, kadının beline getirdi ve bu kez sırtına doğru çıkartıp kendine bastırdı.

"Güçlü ve parlak yanım gören herkesi kendine çekti bu zamana kadar. Zayıflıklarıma da böyle hayranlıkla bakabileceğine emin misin?" diye sordu kadın çocuksu bir merakla.

"Seni yalnızca gösterdiğin kadarıyla mı biliyorum sanıyorsun?" dedi adam.

"Ya ne kadar?" dedi kadın şaşırarak.

"Gözlerimi gün içinde senden çekebildiğim çok az zaman olabiliyor açıkçası." dedi ve utanarak gözlerini kaçırdı. Kadın doğrulup adamın göz hizasına geldi, bu "aklından geçen her şeyi merak ediyorum, devam et." demenin sessiz haliydi.

Adam bunu anlamıştı ve devam etmeden önce iç çekti. 

"Lokantaya topluca yemeğe gittiğimizde kullandığın tabakları, çatal kaşıkları, kullanılmış peçeteleri garsona zorluk olmasın diye nasıl üst üste koyup derlediğini, bu sanki onun görevi değilmiş gibi bir hassasiyetle nasıl yardımcı olmaya çalıştığını görebiliyorum. Kafeteryadan kahve doldurduğun bardağı karıştırıp kaşığı çektiğinde kahvenin kendi kendine dönüp duruşuna nasıl keyifle bakıp dudağının kıvrıldığını da..." 

Kadının gözleri dolu dolu olmuştu. Ama cevap vermiyor, ağzını açarsa sesinin ağlamaklı çıkacağını biliyordu. Onunla ilgili böyle ufak tefek detayları önemseyen birisinin olması kadına o kadar ilginç gelmişti ki, neredeyse adama kollarını sıkıca sarıp tüm yatak ıslanana kadar ağlamak istiyordu. Hem önemsenme duygusuna bu kadar yabancı oluşuna içerlenmiş, hem de mutlu olmuştu. Adam spontane gelişen bu ilan-ı aşkı fırsat olarak görüp devamını getirmek için ağzını açtı.

"Yemek sonrası gelen tatlıyı yemeden kalkarken tatlıda aklın kaldığını belli eden o bakış, bu yırtıcı gözlerin ardındaki çocuksu ruhu anımsatmıştı daha önceleri. Sigara içmesen de yanında hep sigara taşır, stresli ya da keyifsiz olduğunda terasta tek başına içersin. Kendine yakıştırmıyorsun sigara içmeyi, ama bir zorluk yaşarken ona sarılıyorsun çünkü herkes gibi senin de zayıflıkların var. Sigaraya anlatıyorsun sanki derdini, onu dudaklarınla sararken. Başkasına anlatsan o güçlü ve parlak zırhın aşınırmış gibi kaçıyorsun dert yanmaktan."

Kadın yutkunup söze girişti:

"Bunları nasıl böyle fark edebilirsin?" dedi. Sesi normal çıksın diye yutkunmuştu lakin yine de ağlamamak için kendini sıktığı belli oluyordu.

"Bana anlat istedim hep." dedi ve kadının belindeki elini yüzüne götürüp parmak uçlarını hep öpmek istediği o dudaklara götürdü. Kadın adamın parmak uçlarına ufak öpücükler bıraktı. 

Adam yutkundu,

"Seni, dudaklarından çıkan sözlerle tanımak istedim. Ama sen her zaman herkese olduğu gibi bana da mesafeliydin." diye bitirdi sözünü.

Kadın şaşırdı. Oysa şirkette herkesle keyifli vakit geçirip, sohbet ederdi.

"Mesafeli mi? Benim herkesle sohbetim vardır, seninle de var. Niye mesafeli olduğumu düşündün ki?" diye sordu.

"Herkesle sohbet edersin, evet. Bunu nezaketen yaparsın. Konuşmayı, anlatmayı, paylaşmayı seversin. Eh, erkekler de dış görünüşünün altında böylesi neşeli, donanımlı bir kadın olduğunu fark ettiğinde seni tavlamak için dayanılmaz bir arzu duyar. Sana yemek teklif edenleri, evine bırakınca kahve içmeye davet etmeni bekleyenleri, profilinde gezinenleri bayağı bir duydum. Ama sonra hepsini zekanla nasıl def ettiğini de duydum." 

"Onları def ettim. Yine de şu an senin yatağındayım. Bu senin için ne ifade ediyor?" diye sordu kadın. Bu andan itibaren o da hissettiği şeyleri adama açabileceğine karar vermişti. 

"Böylesi özel bir kadına bana kendimi özel hissetmem için izin vermesi.. Evimi, yatağımı sonunda hayal ettiğim zamanlardaki haliyle görmemi sağladın." 

Kadın sessiz kaldı. Kafasını eğdi ve adamın göğsüne adete bir kedi gibi sokuldu. 

"Bana bir kalbim olduğunu hatırlattın." diye mırıldandı.

Adam gülümsedi. Kadın cümlelerine devam etti.

"Yalan ilgilerden, sahte jestlerden o kadar tattım ki artık gördüğüm yerde tanır hale geldim. Sen öyle değilsin. Sen gözüme bunca zamandır hiçbir şey sokmaya çalışmadın. Beni yönlendirmeye, yatağa atmaya çalışmadın. Olduğumu yansıtmama olanak sağladın. Şimdi de diyorsun ki..." kadın ufak bir hıçkırıkla sarsıldı ve devam etmedi. Devam ederse hıçkırıkları daha da büyüyecekti. Adamın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Oturur vaziyet alıp kadının da yatak başlığına yaslanmasını sağladı. 

Kadının saçlarını okşarken, "Olduğun ile o kadar benim içinsin ki." dedi adam.

Kadın aniden adama sarıldı. Sarsılarak ağlamaya başladı. Adam kadını nasıl teselli edeceğini bilemedi. Yalnızca saçlarını ve sırtını okşayıp kadının boynuna öpücükler kondurarak onu sakinleştirmeyi denedi. Neydi onu böyle ağlatan? Bu kadın bu kadar beğenilirken bu zamana kadar hiç mi gerçekten sevilmedi? 

Kadının solukları düzene girmeye başlayınca adam kadını omuzlarından tutup hafifçe kendinden ayırdı ve yüzüne baktı. 

"Sorun yok, ağlama artık. Şu an benimlesin. Eğer istersen, bundan sonra da.. Yani istediğin kadar.. Benimle ol, yanımda ol. Bunu ister misin?" diye sordu adam.

Kadın iç çekti. Islak bakışlarını adamın gözlerince kaçırıp başını salladı.

"Çok isterim." dedi.

Adam kadının aralanmış dudaklarına baktı. Kadın bunu fark edince gözlerini adamın dudaklarına yöneltti. Adam, kadının göz yaşlarını silerken gözlerine onay istercesine baktı. Kadın bunun üzerine yavaşça adamın dudaklarına kenetledi dudaklarını. Sanki bu iki beden, bu anı bekliyormuşçasına derin bir soluk aldı. 

Önce dudaklar yalnızca sıkıca birleşti. Bir süre öylece kaldılar. Adam da kadın da bu anı yaşadıklarına inanamıyordu. Kadın, böylesi bir sevgiyle karşılaşmış olmanın şokunu taşıyordu üzerinde. Adam ise, aylardır sessiz bir hayranlık beslediği kadını şu an kollarının arasında tutuyor olmanın şaşkınlığını yaşıyordu. 

Zaman burada durmalıydı. Bu an nirvanaydı. Kimse onlara dokunmamalıydı, şu an oldukları yerde bırakmalı gerekirse hiç arayıp sormamalıydılar.

Bir an sonra birbirlerini dudaklarıyla sevmeye, okşamaya ve birbirlerine dudaklarıyla şefkat göstermeye başladılar. Soluklanmak için adamın dudakları arasından kurtuldu kadın. Adam ise sonunda dudakları onunla buluşmuşken bir an bile durmak istemiyordu, kadının saçlarını boynundan geriye atıp burnunu oraya gömdü. İşte şimdi tekrar hatırlamıştı o yırtıcı kadını. Gerçi.. Onu unutması mümkün olamazdı bile. Yine de, bu gece o kadının en şefkat duyan yanı ile tanışmıştı. Bu gece adam, kadının şefkat ihtiyacını tatmin edecekti. Geri kalanı için hiç acelesi yoktu. 

Kadın adamı yanaklarından tutup gözlerine bakabileceği konuma getirdiğinde adam bu kadının gözlerinde her şeyi gördü. Sevilmeye ihtiyaç duyan bir kız çocuğu; öpülmek, dokunulmak, sarsılmak istenen tutkulu bir kadını. Ama en önemlisi, adam o an kadının gözlerinde yorgun ama sonunda kendini teslim etmeye hazır bir kadının rahatlığını görüyordu. 

Kadın adamın gözlerine bakarken içinde yanan ateşi de iyileştirici sevgiyi de fark etmişti. Adamın içinde ne var ne yoksa bilmek istiyordu. Onu alsın nereye isterse oraya götürsün, herkesten uzağa, ıssızlığa. Fark etmezdi. Adamın diğerlerinden apayrı olan sevgisini görmüştü. Ona içindeki tüm duyguları teslim ederdi. Sonunda üzüntü vardı belki, bunu bilemezdi kadın. Ama en azından bu sondaki üzüntü katlanmaya değecek türden bir üzüntüydü. Diğerleri gibi yüzeysel hayal kırıklıklarının sonucu oluşanlardan değil.. 

Adam kitlenmiş vaziyette kadına bakarken aynı zamanda kollarının arasından bir yere kaçamasın diye de belinden sıkıca sarmıştı kadını. Kadın adamı dolu dolu bir kez daha öptü. Adamın yanağındaki bir elini sürüyerek omzundan sırtına, diğer elini de saçlarına götürmüştü. 

Dokundu adama, şefkatle. Kendisi neye ihtiyaç duyuyorsa adamın da o ihtiyaçlarını giderecekti. 

Adam dudaklarını son olarak kadının alnına getirdi. Ardından onu göğsüne bastırdı. 

Dünyanın en huzurlu uykusu onları bekliyordu bu gece. 














Şerefsiz

 Öyle sağlam bir hayal kırıklığı oldu ki üzerine durup yazmamışım bile. İnanılmaz geldi şu an bunu fark etmek. Daha garip bir farkındalık va...