- 6 Saat Önce -
Şirkette sıradan bir mesai gününün sonu gelmişti. Yapılan çalışmalar son kez kaydedilmiş mi diye kontrol edilip makineler kapatılıyor, evde bekleyeni olmayan çalışanlar ellerinde çaylar kahvelerle terasta sohbet ediyordu.
Adam çantasını toplamış çıkmadan bir terastakileri görüp gidecekti.
"Kerem! Buradayız abi gel."
Bizimkiler çoktan ortamı hazırlamış diye düşündü arkadaşlarının yanına ilerlerken, şirkette kafa tip diye tanımladıkları herkes orada çember oluşturmuş vaziyette duruyordu. Gözleriyle etrafı tarafı ama onu göremedi. Çoktan çıkmış mıydı?
"Yine neyin lafı dönüyorsunuz burada?" diye sordu Emre'nin boynunu sıkarken.
Emre, "Yok be ne lafı döndüreceğiz, akşam toplanıp yeni açılan mekana gideceğiz onu konuşuyoruz." dedi.
Kerem, tüm gün zaten bu elemanları görüyorum bir de gecemi harcayamam diye düşündü. "İyi eğlenceler o zaman size. Çok dağıtmayın yarın yine kürkçü dükkanına döneceksiniz." dedi.
Grupta onlardan en uzak uçta bulunan Selin lafa atladı,
"Ya Kerem, ne demek size iyi eğlenceler. Gelmiyor musun? Benim doğum günümü kutlayacağız." dedi. Sesini inceltince daha tatlı daha ikna edici olabileceğini sanıyordu galiba. Ama yalnızca daha çok kulak tırmalıyor diye düşündü Kerem.
"Öyle mi? Mutlu yıllar."
"Teşekkür ederim. Yani, aslında doğum günüm iki gün sonra ama çoğunluk bugün gelebiliriz deyince kutlamayı bugün yapalım dedik. Sen de geleceksin bak!" dedi gereksiz açıklamalar sıralayıp.
Emre, Kerem'e ufak bir dirsek atıp bıyık altından "Olum zaten sen gel diye bu kadar organizasyonla uğraşıyor kız." dedi.
Kerem omuz silkti.
O esnada tanıdık kahkaha sesiyle irkildi. Her duyduğunda kendisinde gülümseme isteği uyandıran o kahkaha.. Kafasını çevirdi ve onun ışıldayan yüzünü gördü. Yanında Aybüke ile kıkırdayarak Keremlerin olduğu yere doğru geliyorlardı.
Kadın gruba kaçamak bir bakış atıp Kerem'i aradı. Gözleri Kerem ile buluşunca o büyük gülümsemesi selam verircesine ufak bir tebessüme evrildi. Kerem başını sallayarak yanıtladı bu selamı.
Gruptan Sedat, onu gördüğü gibi dikkatini çekmek adına "Heh işte, bende diyorum burada bir eksik var. Hale yokmuş da ondan." dedi herkesin duyabileceği bir şekilde.
Hale, bu zevzekten asla haz etmiyordu. Gelen ilgileri koşullar uygun olursa değerlendiriyordu ama bu herif.. Asla.
Göz ucuyla Sedat'a baktı ardından kaş hareketiyle başından savıp "Eee bu gece partiliyor muymuşuz?" dedi Hale.
Kerem, Hale'nin Sedat'ı tek bir mimiğiyle saf dışı bırakışını görünce gizli bir tebessüm belirdi suratında. Ama Hale'den kaçmamıştı bu tebessüm. Bu ifadeye sık şahit olmaya başlamıştı. Son zamanlarda Kerem'in kendi hareketlerine diğerlerine olduğunun tam tersi şekilde çok duyarlı hale geldiğini fark etmişti ve şaşırmıştı. Belli ki ilgisi vardı ama hiçbir adım atmamıştı.
"Neyse," diye düşündü Hale. "Eğer gerçekten ilgisi varsa bir gün mutlaka harekete geçecektir."
"Ay canım geliyor musun? Çok sevindim." dedi Selin. Hale için şirketten herhangi biriydi. Ama dışarıdan bakan can ciğer sanabilirdi.
Hale cevap verdi, "Tabii kızım! Doğum gününü kaçırır mıyım hiç?" deyip kıkırdadı.
Terasta biraz daha sohbet döndü. Yavaş yavaş herkes ofisi terk etmeye başladı.
"Hadi madem yavaş yavaş mekana geçelim." dedi gruptan birisi. Herkes onayladı ve kapıya doğru bir hareketlilik yaşandı. Kerem durağan vaziyetteydi. Hale, Aybüke ve Selin kapıya doğru ilerlerken Selin,
"Kerem hadi! İtiraz istemiyorum." deyince Hale, 'demek gelmek istemiyor.' diye düşündü.
Kerem'e bir bakış atıp süzdü ve yoluna devam etti. 'Şimdi bir kez daha düşünsün.' diye geçirdi içinden ve kıkırdadı. Aybüke "Neye gülüyorsun deli?" diye sordu.
Hale, "Hiç kuşum, aklıma bir şey geldi de. Neyse, bu gece evde sizinkiler olduğuna göre Berra'ya bir soralım ev uygunsa onda kalırım bu gece." dedi.
Kerem 'bu neydi şimdi?' diye düşünmeden edemedi. Ama bir davet olduğu kesindi.
Emre'ye "Tamam abi geliyorum bende." dedi.
"İşte bu, biraz canlan be!" dedi Emre ve kendisinden daha uzun olmasına rağmen kolunu Kerem'in boynuna doladı. Kerem eğilmek zorunda kalınca "Dur lan boynumu mu kopartacaksın." dedi gülerek ve boynunu kurtardı.
Hale ve Aybüke ev arkadaşıydılar. Aybüke'nin ailesi ziyarete gelince hem rahat yerleşsinler hem de rahat hareket etsinler diye iki geceliğine evde kalmayacaktı. O yüzden önce eve geçip hazırlanıp eşyalarını alacak ve mekana öyle geçecekti. Aybüke'de "Ben de seninle geleyim üzerimi değiştiririm bir de bizimkilere bir bakarım." dedi.
Hale o esnada Berra ile bu gece onunla kalıp kalamayacağını konuştu. Berra istediği kadar kalabileceğini söyleyince Hale onun yanağına öpücük kondurup arabasına bindi.
Eve gidip hazırlandı. Aybüke ona "Hadi Hale ben hazırım!" diye seslendiğinde çantasına koymayı unuttuğu bir şey var mı diye düşünüyordu. Heh, polar sabahlığını da koyduğu zaman çanta tamamdı.
"Geldim tamam." diye seslendi.
Evden çıktılar ve mekana geçtiler. Neredeyse herkes gelmişti. Bu gece mekana biraz rahatsızlık verecekti onların grubu. Gözü Kerem'i aradı. Yoktu. O son bakıştan gereken mesajı almamış olabilir miydi? Böyle biraz saflığı varsa geçmiş olsun, diye düşündü Hale.
Arkadaşlarıyla selamlaştı. "Sedatcığım, bir kırmızı kapıp getirir misin?" dedi ardından. Boğazı kurumuştu.
Sedat, Hale kendisinden bir şey talep etti diye fazlasıyla sevinmişti. Bardan iki kadeh kırmızı şarap alıp Hale'nin yanına geri geldi. Hale'ye bir kadehi uzatırken "Buyurun güzel hanımefendi." dedi. O esnada Kerem kapıda belirdi ve arkadaşlarının yerini saptayana kadar hareketsiz kaldı. Selin "Aa Kerem! Geldin işte!" dedi ve Kerem'e doğru ilerledi. Kerem arkadaşlarının toplandığı yeri ve Hale'ye elindeki kırmızı şaraplardan birini uzatan Sedat'ı görmüştü.
Hale'de Kerem'in adını işitince kapıya bir göz attı. 'Mesaj yerine ulaşmış anlaşılan.' deyip karşısındaki adamın gayet zeki olmasından dolayı memnun oldu.
"Ahahaha teşekkürler Sedatcığım." dedi ve Sedat'ın elindeki kadehi alıp omzuna hafifçe dokunup arkasını döndü.
Sedat'ın yüzü düşmüştü. Bunun tam tersi şekilde Kerem memnun olmuştu.
"Şimdiden iyi ki doğdun." diyerek yanına gelen Selin ile yanak tokuşturdu Kerem.
"Teşekkür ederim hayatım." dedi Selin.
Tek yaptığı şey olta atmaktı. Ama Kerem hiçbir şekilde o oltaya takılmıyordu.
Selin, Kerem'in koluna girip onu diğerlerinin yanına çekiştirdi. 'Sanki ben kendi ayaklarımda gitmeyecektim.' diye düşündü Kerem. Ne kadar aptal bir kızdı bu!
Kerem, kolunu kurtarıp yüzü düşen Sedat'ın yanına gitti.
"Sen kırmızı sevmiyordun galiba. Ziyan olmasın bari ben içeyim." dedi ve Sedat'ın elinden kadehi aldı.
Kerem'in şirkette belli bir ağırlığı olduğu için ağzını açıp tek kelime etmedi. Zaten insanlara bulaşmak için bulaşan, zorba bir tip değildi Kerem. Babacan ve mesafeli bir adamdı. Sınırları vardı ve bu sınırların içine sadece menfaatleri için sokardı insanları. Onları da aslında gizli sınırlarla uzak tutardı kendinden. Ama yine de, dereyi geçene kadar ayıya dayı demek gerekirdi. Güzel bir kadını yatağında ağırlayana kadar onları sınırlarının içine almış gibi yansıtırdı. Ya da şirkette kendisinin uğraşmasına değmeyecek ufak bir işi diğerlerine paslayabilmek için çoğuyla arasını iyi tutardı.
Şimdi ise gerçekten sınırlarının içine almak istediği ve her ne kadar belli etmese de en az kendisi kadar sınırları olan birini hayatına almak, onun sınırlarını elleriyle parçalayıp yok etmek istiyordu. Bir kadını. Hale'yi.
Hale, yaklaşık bir yıl önce bu şirkette front-end developer olarak işe başlamıştı. O zamanlar Hale'nin çok gülen, konuşkan ve enerjik birisi olduğunu düşünmüştü. Aynı zamanda çok da çekiciydi. Şirketteki tüm erkekler illa ki bir yorumda bulunmuştu Hale hakkında. Hemen hemen şirketteki tüm kadınların lafını geçirirlerdi, ama Hale'nin onları ne biçim terslediğini, nasıl fark ettirmeden reddettiğini ve nasıl umursamadığını dile getiriyorlardı. Bu kadar konuşan ve gülen bir kadının gelen her ilgiyi sonuna kadar sömürmesini beklerdi normalde, ama Hale sanki ilgi görmek için değil de, içindeki gerçekliği maskelemek için bu kadar enerji saçıyordu etrafına.
Evet, Kerem tamamen Hale'nin içini maskeyle gizlediğini düşünüyordu. Çünkü yansıttığı kadar enerjik bir kadın değildi Hale. Bunu ara sıra terasın en ıssız köşesinde tek başına sigara içerken uzaklara dalışından anlamıştı. Normal şartlarda sigara içmez hatta ikram edildiğinde bile "teşekkürler, kullanmıyorum." diye reddederdi.
Ama canı sıkkın olduğunda kimseyle muhatap olmuyor, düşmüş enerjisini yansıtmıyordu.
Hale daha sonra back-end ile de ilgilenmeye başladı. Kerem, full-stack çalıştığı için fron-end ile back-and arasındaki bağlantıyı biliyordu, üstüne departmanın başındaydı. O yüzden Hale sorularını ona sormuştu. O dönemde Kerem Hale'yi tanımaya başladı.
Kafayı diğer kadınlar gibi erkekle, modayla, kıyafetle bozmamıştı. Azimli ve yeni şeyler öğrenmeye açtı.
Birlikte bir kod üzerinde çalışırlarken mola verip terasa çıktıkları çok olmuştu.
O zamanlar Hale ve Kerem her konudan konuşurdu. Mevlana'nın dünya görüşünden tut, Silikon Vadisi'ndeki gelişmelere, ülke ekonomisinden kişisel gelişime kadar.
Hale bu fikir alış verişiyle geçen sohbetlerden çok keyif alıyordu. Uzun zaman sonra ilk kez karşısında ona farklı bir amaçla yaklaşmadan sadece fikirlerini merak eden, o fikirleri yargılamayan ve aynı zamanda kendi fikirlerini paylaşacak kadar yakın gören birisi vardı.
Öyle ki bu sohbetlerden kopmaları için çoğu zaman dışarıdan bir müdahale gerektirdi.
Öyle anlarda Kerem ve Hale, birbirlerine bakıp kıkırdarlardı.
Şimdi Hale de Kerem gibi full-stack çalışıyordu. Bu yüzden Kerem'in başında olduğu departmana geçmişti. Artık öğrendiği için Kerem ile konuşmak için bu konuları bahane edemiyordu. Aslında artık pek konuşmuyorlardı.
Çünkü Hale, kalbindeki hareketlenmeyi hissettiğinde artık eskisi kadar pervasız yaklaşamıyordu Kerem'e. Kerem ise bu geri çekilmeyi fark ettiğinde şirketteki diğer adamlar gibi ters bir tavırla karşılaşmamak için herhangi bir adım atmıyordu. Çünkü gururu onun için önemliydi, ve kırılmasına izin veremezdi.
Oysa Hale'nin kalbini hareketlendiren şeyleri bilse, bunca vakti durağan geçirdiği için pişman olacaktı. Bilmiyordu.
Kerem, yanındakileri dinler gibi duran ama gözü bir yerlere dalmış olan Hale'nin yanına gidip kadehini onunkine tokuşturdu.
"Afiyet olsun." dedi.
Hale daldığı kendi dünyasından çıktı ve Kerem'e baktı. Sanki bir anda gözlerine can gelmişti. Kerem bu parıldayan gözlerde kendi yansımasını gördü. İkisi de bir an için sessiz kaldı.
Ardından Hale, bir şeyler söylemesi gerektiğini fark edip, "Kimleri görüyorum? Kerem bey, gelmeyeceksiniz diye duymuştum." deyip kurnaz bir gülümseme takındı.
Kerem bu gülümseme altındaki imayı sezip dişlerini göstererek güldü.
Hale, Kerem'in kolay kolay tebessüm bile etmediğini bilirdi. Ama ahım şahım bir şey dememiş olmasına rağmen onu dişlerini göstererek gülmesine sebep olabildiği için mutlu olmuştu. Biraz daha güldürebilmek istedi Kerem'i, gördüğü bu manzara bozulmasın, kimse tahrip etmesin istedi.
"Son anda fikrim değişti. Eve gitsem biraz kitap okuyup uyku moduna geçecektim, klasik. Bir gecelik farklılık olsun dedim." dedi Kerem. Aslında bahsettiği rutini sürdürmekten bir şikayeti yoktu. Sadece bu rutini beraber gerçekleştirmek istediği kişi şu anda bu ortamdaydı. O yüzden rutinini terk edip buraya gelmişti. 'Keşke Hale de bunu anlayabilseydi.' diye geçirdi içinden.
Hale parmaklarının ucunda yükselip Kerem'in kulağına yaklaştı. Kerem'in boynundan yayılan o güzel koku burnuna geliyordu. O kokuyu sessiz bir nefesle içine çekti. Gözlerini kapattı ve "Bence çok daha çekici bir planmış bahsettiğin." dedi ve geri çekilip kocaman gülümsedi Kerem'e. Kerem ufak bir kahkaha attı.
"Şşş, galiba haklısın ama diğerleri duymasın. Sonra triplenmeye başlarlar." dedi.
Hale onaylarcasına gözlerini sıkıca yumdu.
Derken kutlama müziği çaldı ve doğum günü pastası üzerinde ışıldayan mumlar ve maytapla henüz oturmadıkları masaya geldi. Herkes Selin'i alkışlarken pasta üflendi, hediyeler verildi ve gece boyu sohbet muhabbet devam etti.
Hale ve Aybüke aralarında konuşurken Aybüke saate baktı, "Ben artık kaçayım bizimkiler daha geç gidersem sen demek sürekli gece çıkıyorsun moduna girerler."
Hale kıkırdadı. "Tamam kuzum. Ben seninle otoparka kadar geleyim." dedi.
Aybüke ortamdakilerle vedalaştı ve Hale ile beraber otoparka gittiler. Hale Aybüke'ye arabanın anahtarını vermek için çantasını açtığında içinden anahtar ile beraber sigarayı da çıkarttı.
Aybüke sigarayı görünce "Ne oldu durduk yere niye çıkardın şimdi sigarayı? Biri sinirini mi bozdu?" diye sordu.
"Yok ya bir canım çekti, sen gittikten sonra içip içeri dönerim." dedi Hale.
"Peki madem balım. Arabanın sana lazım olmayacağından emin misin? Taksiyle de gidebilirim." dedi Aybüke.
"Ay yok al kız, Berra'da araba var ya işe de onunla geliriz zaten idare ederim." dedi Hale ve Aybüke'yi öptü.
"Tamam o zaman hadi görüşürüz." deyip arabaya bindi Aybüke.
Hale de arka koltuktaki eşyalarının olduğu çantayı aldı ve Aybüke'yi uğurladı.
Paketten bir dal sigara çıkartıp dudaklarının arasında götürdü. O esnada çantasından çakmağı çıkarttı. Çakmağı çaktı ama yanmadı. Tekrar denedi yine olmadı. Çakmağı salladı tekrar denedi ama yine de olmadı. Herhalde gazı bitti diye düşündü.
"Bir sigara keyfimiz vardı olana bak." diye mırıldandı ağzından sigarayı çekip.
Sonra bir çakmak sesi duydu.
Önüne yanmış çakmak tutan elin sahibine döndü. Kerem'di bu.
Hale utangaç bir şekilde gülümseyip sigarasını tekrar dudağına koydu ve sigaranın ucunu çakmağa doğru götürdü. O ilk nefesi çekip havaya yolladıktan sonra Kerem'e "Normalde sigara kullanan birisi değilim." dedi.
Kerem, "Biliyorum." dedi.
Beraber otoparkın orada hafif ısıran soğukta sessizce dikildiler. Hale titreyen elindeki sigarayı dudağına götürürken Kerem bunu fark edip ceketini çıkarttı. Hale göz ucuyla ne yapıyor diye baktığında çoktan Hale'nin omuzlarının üzerine koymuştu ceketi.
"Teşekkür ederim. Ama sen üşümeyecek misin?" diye sordu Kerem'e.
"Ben senin gibi vitaminsiz miyim?" deyip dirseğiyle hafifçe Hale'yi dürttü.
Hale içine çektiği sigara dumanını geri üfleyemeden gülünce genzine duman kaçtı. Öksürmeye başladı.
Kerem "İyi misin?" diye sordu.
Bir iki kez daha öksürdükten sonra "İ-İyiyim. Gülerken boğulacaktım az kalsın." dedi Hale öksürmekten yaşaran gözleriyle.
Sonra sigarayı yere atıp ayakkabısının ucuyla ezdi.
"Bundan sonra espri yapmadan önce zaman planlayacağım. Tekrar seni zor durumda bırakmayalım." dedi Kerem.
Hale Kerem'e doğru döndü.
"Buna gerek yok. Zaten az uz espri yapıyorsun. İlhamın geldiğinde kaçırma." dedi.
Kerem de vücudunu tamamen Hale'ye döndürdü.
"Kaçırmam." dedi yavaşça.
Hale'nin kalbi hızlandı.
Kimsenin olmadığı sessiz otoparkta birbirlerine baka kalmışlardı.
"Daha önce kimseyi güldürmek için kasıtlı ağzını açtığını duymadım. Sadece sana yalakalık yapmak için ciddi dediğin şeye bile gülenler oluyor o kadar." dedi Hale, gözlerini bir an bile ayırmadan.
"Evet, o anlarda... ilham gelmemişti." dedi Kerem.
Neler oluyordu? Tam şu anda neler oluyordu? Kerem, gururunun kırılması riskini göze alıyor muydu? Peki ya Hale, kalbindeki hareketliliği kabulleniyor muydu?
Aylardır ikisinin de kalbini gizliden gizliye tüketen bu aşk sonunda dile gelme cesaretini kazandırıyor muydu bu iki aşığa?
Otoparkta ayak sesleri ve kıkırdamalar işittiler, ikisi de otopark girişine baktı ve sarmaş dolaş arabaya ilerleyen Berra ve Emre'yi gördüler.
Hale'nin tam anlamıyla ağzı açık kaldı.
Kerem ve Emre epey yakındılar. Ama Emre'nin Berra'ya bir meyili olduğunu bilmiyordu. Belki de sadece alkol etkisiyle birbirlerine çekildiler o kadar. Hangi ihtimal doğru bilmiyordu, yarın nasıl olsa Emre'den öğrenirdi.
Kerem Hale'ye geri döndü.
"Sen biliyor muydun aralarında bir şey olduğunu?" diye sordu Hale.
"Hayır, ben de şaşırdım." dedi Kerem.
"Ben bu gece Berra'da kalacaktım. Berra'nın evine mi geçiyorlar acaba? Emre'ye geçseler bile anahtar bende yok zaten. Ne yapsam acaba? Yakınlardaki otellere bakayım bir." deyip elini cebindeki telefona götürdü Hale.
"Olur mu öyle şey? Yani, rahatsız olmazsan.. bende kal bu gece. Boşuna otele para verme." dedi Kerem.
Kendinden bu denli emin olan adam bu cümleyi o kadar çekinerek kurmuştu ki, Hale altında farklı bir amaç olmadığını çok iyi anlamıştı. Zaten Kerem'i tanıyordu. O diğerleri gibi değildi. Çok özel bir adamdı..
'Yine de hemen olur dememeliyim..' diye düşündü Hale.
"Yani, bilmem ki. Sana rahatsızlık vermeyeyim?" dedi Hale.
Kerem kafasını yan yatırdı ve kaşlarını tatlı sert çattı, "Saçmalama." dedi sadece.
"Peki o zaman, zaten çok derli toplu bir misafirimdir ben." dedi ve gülümsedi Hale.
"Ne kadar dağınık olabilirsin ki zaten?" dedi Kerem.
"Yani, çok değil ama bazen benim evin halini görsen ayıplarsın." dedi Hale.
"Arada olur öyle, kafayı toplamak için başka şeyleri dağıtmak lazım diye okumuştum bir keresinde." dedi Kerem.
"Hah işte bana böyle güzel bahanelerle gel." dedi Hale ve kahkaha attı.
Sonunda yine Kerem'in yanında eskisi gibi rahattı.
Hale'nin uzun zamandır enerjisinin kendisinden esirgediğini düşünüyordu Kerem. Sonunda Hale'nin yüzündeki gülümsemelerin tekrar sebebi olmuştu.
Kerem elini ensesine götürdü.
"Ee, o zaman istersen geçelim eve." dedi Kerem.
Hale ile birlikte, aynı anda, aynı yolu paylaşarak, aynı arabanın içinde, aynı kapıdan geçip, aynı eve girmek mi? Tüm bunları kaç kere düşlemişti acaba? Sayabilir miydi? Zordu..
"Olur, geçelim. Çoktan yetti bana bu gece." dedi.
Kerem dönüp arabaya doğru giderken Hale,
"İçeridekilere veda etmeden mi gideceksin?" diye sordu.
Kerem, "Yarım saat daha tutacaklar garanti. Emre zaten gitti, sen de burada olduğuna göre vedalaşmam gereken kimse yok." dedi ve söylediği son cümleyi daha sonra idrak etti.
Aniden Hale'ye döndü. Tatlı tatlı yüzüne bakıp gülümsüyordu.
'Bu kadına tüm hayatımı adayabilirim.' diye düşündü o an.
"Haklısın. Bir dakika çantam.." dedi ve arkasına baktı Hale,
"Az kalsın unutuyordum." dedi ve güldü.
"Bana ver." dedi ve çantayı Hale'den almak için çantanın kulpuna uzandı. Hale'nin elini tutuyordu o esnada. Yüzleri çok yakındı. Birbirlerine döndüler. Hale, Kerem'in nefesini yüzünde hissediyordu. Kerem, sanki Hale'nin gözleri tarafından esir alınmıştı. Hale gözlerini kapattı ve çantayı Kerem'e teslim etti. Kendini toparladı.
'Daha şu otoparkta içim ona akarken aynı çatı altında ne yapacağım ben?! diye düşündü Hale.
'Kendini frenlesene be oğlum! Hale ulan bu karşındaki. Sağlam adımlar lazım bu kıza. Zönk diye dudaklarına yapış bir de istersen!' diye kendine kızdı Kerem.
Arabanın yanına geldiler. Önce Hale'nin kapısını açtı, "Teşekkürler beyefendi." dedi Hale. Usulca onun kapısını kapattı, ardından Hale'nin çantasını arka kapıyı açıp içeriye koydu.
Şoför koltuğuna oturdu, emniyet kemerini bağlarken Hale de yeni hatırlamış gibi kendi kemerini bağladı.
Kerem arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. İkisi de az önce yaşanan andan dolayı sessizliğe bürünmüştü. 'Evine gitmeyi kabul etmek hataydı.' diye düşündü Hale. 'Şimdi bile sus pusuz, eve gidince ne olacak? Hemen uykum gelmiş gibi yapayım ben bari.'
Bu sessizlik Kerem'e basmaya başlamıştı. Camı hafif araladı, ceketi hala Hale'de olduğu için 'Üşümez herhalde.' diye düşündü. Yine de emin olmak istedi.
"Hale, camı açtım ama seni rahatsız ediyorsa kapatabilirim." dedi.
Hale üzerindeki ceketi omuzlarından aldı, "Hayır, hatta istersen biraz daha açabilirsin." dedi. Hale'yi de Kerem gibi sıcak basmıştı.
Şimdi arabada yalnızca camdan içeriye giren havanın sesi vardı.
"Radyo açabilir miyim?" diye sordu Hale.
Sessizlik sürdükçe gerilmeye devam edecekti çünkü.
"Tabii, istersen telefondan bağlan." dedi Kerem.
Hale, arabanın bluetoothuna bağlanıp Spotify'da Slow Musics adlı listeye tıkladı.
"Playliste tıkladım rastgele slow bir şeyler çalsın, zaten mekanda başımız ağrımıştır." dedi ve camdan dışarı baktı.
Kerem bir an için Hale'nin yüzünü izledi. Başımız ağrımıştır. Bizim başımız. İkimizin birden. Sen ve Ben. Biz. İkimiz.
Elliot Moss'un "Slip" adlı şarkısı çalmaya başladı.
Hale, 'Hayda!' diye geçirdi içinden.
Çıkabilecek en iç gıcıklayıcı şarkı çıkmıştı karşılarına.
Şarkı ilerledikçe Kerem de aynı şeyi düşündü.
Kırmızı ışıkta durduklarında torpidodan sigarasını almak için uzandı. Karanlık olduğu için bir çırpıda bulamıyordu. Kolu Hale'nin dizine değdikçe dikkati daha da dağılıyordu. Hale derin bir iç çekti.
"Ne arıyorsun? Ben bulayım istersen." diye öneride bulundu Hale. Çünkü bu ince temaslar bu şarkıyla birleştiğinde kafayı yemesine sebep olacaktı!
"Sigaram olacaktı, zahmet olmazsa." dedi Kerem. Trafik ışıkları yeşile döndüğünde tekrar harekete başladılar. Hale paketten bir dal sigara çıkartıp Kerem'in dudaklarına götürdü. Kerem kısa bir bakış atıp sigarayı dudaklarının arasına aldı.
"Çakmak ceketinin cebindeydi değil mi? Karıştırmayayım şimdi cebini sen bak istersen." dedi Hale.
"Yok yok al sen." dedi Kerem. Hale elini ilk attığı cepte değil diğerinde buldu çakmağı. Kerem'in sigarasını yaktı.
Kerem derin bir soluk aldı sigarasından, ve sonsuzmuş gibi havaya üfledi. Arabanın içini mentol kokusu kaplamıştı
'Sigara içmek bir adama en fazla bu kadar yakışabilirdi.' diye düşündü Hale.
"Teşekkür ederim. Sen de iç istersen." dedi Kerem.
"Olur. Hangi sigaraydı bu?" dedi ve paketi inceledi Hale.
"Parliament aqua blue.. Piyasadan kalktı sanıyordum." dedi ve bir dal alıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Yaktı ve Kerem gibi derin bir soluk çekti içine.
"Gümrükten getirtiyorum. İstediğin varsa sana da getirteyim." dedi Kerem.
"Teşekkür ederim çok naziksin. Aklıma gelirse bir şey haber veririm sana." dedi Hale.
Kerem kafasını salladı ve yola bakmayı sürdürdü.
Hale, bu adamla birlikte aynı eve gidiyor olmanın mutluluğuyla üfledi sigarasının dumanını.
Kerem, bu kadınla birlikte hep aynı eve gitmeyi dileyerek içine bir duman çekti sigarasından.