Hale gözlerini kırpıştırarak görüşündeki bulanıklığı gidermeye çalışıyordu. Ama göz kapakları öyle ağırdı ki, onlara güç uygulayıp açılmaya zorlamak hiç istemiyordu. Sanki yattığı yatak bulutlardan yapılmıştı, öyle rahat öyle sarmalayıcıydı ki... Sanki etrafında onu üşüme ihtimalinden bile korumaya çalışan bir sürü sıcak su torbası vardı, kuluçkaya konmuş bir yumurta gibi hissediyordu kendini, tek yapması gereken olduğu yerde kıpırdamadan durmaktı ona kalsa. Ve sanki, yattığı yerde en rahatlatıcı kokuların tütsüleri yakılmış gibiydi. Burnunda hissettiği bu koku her neyse ona müthiş bir dinginlik veriyordu.
Hale gözünü son bir kuvvetle kırptı ve açtığında görüşü netleşmişti.
Burası Kerem'in eviydi. Ona kendini sarmalanmış hissettiren şey yattığı yatağın rahatlığı değil Kerem'in kolları, onu üşüme ihtimalinden koruyan bir sürü sıcak su torbası değil Kerem'in ona bitişik olan gövdesi, ona dinginlik veren şey harika kokular yayan bir tütsü değil de Kerem'in kokusuydu.
Dün gece neler olmuştu öyle!
Misafir odasındaki yatakta tek başına yatıyor olmadığın verdiği sıkıntıya dayanamayıp kendini gerçekten Kerem'in kollarına atmıştı! Konu aslında tek başına yatıyor olmaktan ziyade, tüm gece Kerem ile bir arada olup, onun yanından ayrıldığında bile aklından Kerem'in çıkmamış olmasıydı. Uyumak için bile ayrı düşmek istememişti işte. Bu duyguyla ilk kez karşılaşmıyordu elbette. Ama diğer tüm o zamanlarda Kerem'e ulaşmak için yollar kat etmesi gerekiyordu ki bunları yapana kadar mantığını devreye sokup yapacağı şeyden vazgeçmesi için yeterince zamanı olacaktı.
'İyi ki bu kadar yakındık, iyi ki o kadar kısa sürede bedenlerimiz yan yana gelebilecek konumdaydı ki mantığımı devreye sokamadım.' diye düşündü Hale.
İlk kez mantığını değil de duygularını dinlediği için pişmanlık duymuyordu. Çünkü kalbi sezmişti Kerem'in gözlerinden kendi gözlerine lazer gibi işlenen aşkı. Anlık bir göz teması bile yetiyordu Hale'nin kalbinde bir sızı hissetmesi için.
O misafir odasından çıkıp Kerem'in yatak odasına hatta yatağına girene kadar deli gibi korkuyordu.
Kerem'den gelebilecek olası bir "Ne yapıyorsun Hale?" sorusu, onun o gece o evi utanç içinde terk etmesine sebep olabilirdi.
Hale, tüm o hareketleri koca bir belirsizlik içinde sürdürürken Kerem'in gözlerindeki parıltıyı şu an hatırladığında bile memnun oluyordu. Heyecan içindeydi Kerem dün gece, nefesini tutmuş ve neredeyse gözünü bile kırpmadan kendisini izler vaziyetteydi. Kalbi bu kez doğru sezmişti işte. Kalbi bu kez doğru adamı.. seçmiş miydi?
Hale gözlerini belini saran kola indirdi. Elini o kolun üzerine koyup parmağıyla okşadı. Boynunun altında Kerem'in diğer kolu vardı.
'Yazık olacak adama... Allah bilir ne kadar ağrıyacak kolu.' diye düşündü Hale.
Kerem, Hale'yi tam anlamıyla sarmalar vaziyetteydi. Tek vücut gibilerdi adeta, iki koluyla birden Hale'ye tutunmuş ve sabaha kadar bırakmamıştı. Şaşılacak şeydi doğrusu!
Hale kafasını hafifçe arkaya doğru çevirince kulağı Kerem'in burnuna değdi.
Kulağından önce saçları temas ettiği için Kerem huylanmıştı. Gözlerini açmadan önce kaşları çatıldı, zihnini uyandırmaya uğraşıyordu. İlk önce burnuna dün akşamdan tanık olan çocuksu saç kokusu geldi. Ardından ön bedenine boydan boya değen bir vücut.. Hale'nin vücudu. Sonrasındaysa Hale'nin boynunun altında kalan kolunun acısı. Gözlerini açtı.
Hale'nin boynunun altından geçirdiği kolunun uyuşmuşluğunu hissetti. Kolunu oynatınca hafif bir karıncalanma başladı. Diğer eliyle Hale'nin kolunu sıvazladı.
"Günaydın" dedi henüz açılmamış sesiyle, Hale'nin kulağının arkasına bir öpücük kondurdu.
"Günaydın" diyerek bedenini Kerem'e döndürdü Hale. Biraz doğruldu ve boynunun altında kolu kalan Kerem'i bu acıdan kurtarmak için kolunun tutarak aralarına çekti.
Hale, Kerem'in koluna küçük masaj hareketleri yaparak kan akışı sağlamaya çalışıyordu. Böylece sinir ettiğine emin olduğu karıncalanma hissi çabucak geçecekti.
"Çok karıncalanıyor mu?" diye sordu Hale.
"Biraz, ama olsun."
"Keşke düzeltseydin kolunu, 2 dakika kadar daha kullanamayacaksın şimdi kolunu." diyip güldü.
"Fazlasıyla değer bence." diyip Hale'nin şakağını koklayarak öptü Kerem.
"Seni yesem mi acaba?" diyerek Kerem'in üzerine atıldı Hale.
İki kolunu Kerem'in boynuna dolayıp üst gövdesini onun üzerine sürüdü. Sonra kafasını Kerem'in boynuna gömüp kokulu uzun bir öpücük kondurdu.
Ne güzel bir sabah! diye düşündü Kerem.
Hale'nin saçlarını usulca bir yanda toplayıp o da aynı yere güzel bir öpücük kondurdu.
"Sen beni yesen, ben de seni yesem. Ama hiç bitirmesek birbirimizi." dedi Kerem.
Hale boynunu doğrultup Kerem'in gözlerinin içine baktı. Elini Kerem'in yanağına getirip sakallarıyla oynarken "Bitirmeyiz bence, şimdi ben seni yiyince beslenmiş oluyorum, sen de beni yedikçe beslenmiş oluyorsun. Birbirimizden beslenip daha da çoğalıyoruz yani. Anladın mı?" diyip güldü.
"Hıhım, çok iyi anladım. Gel bakayım." dedi Kerem kısık bakışları ve puslu sesiyle.
Hale'nin ensesinden tutup kendine yaklaştırdı. Dudakları birleşti. Hale gülümseyince dudakları gerildi. Kerem durdu.
Rüya mı görüyorum yoksa gerçek mi? diye düşündü Hale. Gerçek olduğuna emin olması için bir atılım yapması gerekiyordu.
Kerem'in dudaklarına yaklaştı ve alt dudağını emdi. Bu biraz kritik bir hareket olmuştu gerçekten de...
Kerem, Hale'yi çekiştirdi ve alt bedeniyle de üzerine çıkmasını sağladı. İki bacağını yanlara açar vaziyette Kerem'in kucağında ama üst bedeniyle ona yapışıktı Hale.
Birbirlerini öpmeye devam ettiler.
Kerem'in eli Hale'nin sırtını sıvazlar vaziyetteydi. Hale'nin kalçalarına kadar inen tişört toplanmıştı. Kerem elini biraz daha aşağıya indirdi ve Hale'nin tişörtün bittiği yeri hissetti, ardından Hale'nin sıcak teni ve külot ipi değdi eline. Hale nefes nefese kendini çekti. Kerem'in kucağındayken kendini doğrulttu.
Kerem yanlış bir şey mi yaptım acaba? diye düşünüyordu. Tutamamıştı kendini, Hale'nin sihrine kapılmıştı. Umarım bu onu benden itmez diye düşündü.
Hale gözlerini Kerem'den ayırmadan el yordamıyla tişörtünün uçlarından kavradı ve yavaşça kaldırmaya başladı. Önce karnı, sonra beli, ardından göğüsleri Kerem'in gözünün önüne serildi. Kerem anında doğruldu ve Hale'nin o tişörtü olabildiğince hızlı kafasından fırlatıp atması için atıldı.
Saçları birbirine karışmıştı Hale'nin. Ne yaptığını bilmiyordu, ama yapmak istiyordu.
Kerem okşayarak Hale'nin saçlarını düzeltti.
Hale, Kerem'in omuzlarını okşamaya başlayarak ellerini ensesinde birleştirdi ve Kerem'i öpmeye devam etti.
Kerem kucağında yarı çıplak oturan kadının büyüleyici görüntüsü, kokusu ve teni karşısında delirecek gibi hissettiriyordu. Hale'nin gövdesine sıkıca sarılarak kendine yapıştırdı. Sırtını, belini ardından da kalçasını kavradı.
Hale oturduğu kucaktaki hareketlenmeyi hissetmişti. İç çekti ve dudağını ısırdı. Yavaşça gözlerini açıp Kerem'e baktı.
Karşısında yanakları kızarmış, saçları dağınık ve inanılmaz çekici bir adam gördü.
"Sen fazla giyinik değil misin? Biraz da sıcaklamış gibisin sanki?" dedi Hale.
Kerem'in tişörtünü çekiştirmeye başladı.
"İkisine de evet, fena halde evet." dedi ve tişörtün çıkmasını beklemeden Hale'nin çenesine, yanağına, dudağına öpücükler kondurmaya devam etti Kerem.
Hale kıkırdayarak kendini yatağa doğru sırt üstü attı. Kerem dizlerinin üzerinde yükselip tişörtünü fırlatıp attı. Bir anlığına durup yatağında, gözlerinin önünde yalnızca ufacık bez parçalarıyla örtülü olan kadına baktı.
Hale Kerem rahatça yerleşebilsin diye bacaklarını aralamıştı. Kerem hemen yerini buldu Hale ise kollarıyla onu sarmaladı.
Birbirlerini bir süre daha sevdiler, öptüler. Hale yarı açık gözleriyle duvardaki saate baktı. Mesaiye yalnızca 40 dakika vardı.
Kerem kendisinin göğüslerinin yukarılarını öpmekle meşguldü.
"Kerem." diye seslendi.
"Hımm?"
"İşe geç kalacağız."
Bana ne dercesine boğuk bir iniltiyle karşılık verdi.
"Kerem hadi, sonra şey yaparız, telafi ederiz."
Kerem bıkkın bir nefes verip kafasını yan çevirip Hale'nin göğsüne yasladı.
"Gerçekten şimdi şu pozisyondan kalkıp işe mi gideceğiz?"
Hale kıkırdadı.
"Ne derler bilirsin, sabreden derviş..."
"Erdim muradıma. Dün gece kalbinin bende olduğunu öğrendiğimde." diyip Hale'nin boynuna bir öpücük kondurdu.
"Devamına da sonra diyelim o zaman." dedi Hale.